Nefes kesici bir deniz macerası, muhteşem bir hazine, kötü korsanlar ve cesur bir çocuk… Tüm zamanların en heyecanlı define avında Jim Hawkins’e katıl. Robert Louis Stevenson’un klasik macera romanı Define Adası’nın ilgi çekici renkli resimlerle hazırlanmış uyarlamasını soluk soluğa okuyacaksın.
Ahlak, dürüstlük gibi değerlere vurgu yapan bu kitap deniz seferleri ve hazine arayışları konulu heyecan dolu bir hikâye anlatıyor.Renkli Çocuk Klasikleri serisinde, en sevilen klasik eserlerin genç okurlar için uyarlamaları yer almaktadır. Edebiyat tarihinin en popüler yazarlarının eserleri, harika resimler ve ilgi çekici bir anlatımla sunulmaktadır.
Deliliğe Övgü
Desiderius Erasmus (1469-1536): Yeni Ahit’in ilk editörü, ilahiyat edebiyatının önde gelenlerinden ve Kuzey Avrupa Rönesansı’nın en önemli hümanistlerinden olan Erasmus, filolojik yöntemleri kullanarak tarihsel-eleştirel geçmiş araştırmalarının temelini attı. Eğitim alanındaki yazıları klasiklere eski dini müfredat yerine hümanist bir bakış açısıyla yönelinmesine katkıda bulundu. Kilisenin gücünün kötüye kullanılmasını eleştirirken yükselen reform taleplerini teşvik etti. Bu tutumu hem Protestan Reformu’nda hem de Katolik Karşı Reformu’nda ses buldu. Luther’in doktrinini ve papalığın sahip olduğunu iddia ettiği güçleri reddeden bağımsız duruşu nedeniyle her iki tarafın hedefi haline geldi. İngiltere’ye giderken tasarladığı ve Thomas More’un evinde yazdığı Deliliğe Övgü ile dönemin entelektüellerini eleştirdi, öğretmenler, papazlar, ilahiyatçılar, filozoflar, tüccarlar, avukatlar, hükümdarlar, azizler ve kendini zeki sayan herkesi alaycı bir dille yerdi.
Yücel Sivri (1961): Ortaöğrenimini 70’li yıllarda İstanbul’da, Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı. Berlin Teknik Üniversitesi’nde Matematik, Alman Filolojisi, Eski Diller ve Tarih bölümlerinde eğitim gördü. Doktorasını Ortaçağ Alman Edebiyatı alanında yaptı. Yücel Sivri 1980 yılından bu yana Berlin’de yaşıyor, akademik ve edebi çalışmalarını sürdürüyor. Felsefe, edebiyat, dil bilimi, onomastikon ve tarih alanlarında Almanca ve Türkçe kaleme alınmış yapıtları ve çevirileri var. Çeşitli yayın ve eğitim kuruluşları için kültürlerarası ve bilimsel danışmanlık hizmetleri veriyor.
Demir Ökçe
Jack London’ın Demir Ökçe’si distopya edebiyatının ilk örneği olarak kabul edilir. Günümüzden yüz yılı aşkın bir zaman önce kaleme aldığı eserinde London, çok eski ama hiç eskimeyen bir hikâyeyi konu edinir. Ezen ve ezilen mücadelesi tüm çıplaklığıyla gözler önündedir. Amerika Birleşik Devletleri’ni pençesine almış olan Oligarşi, namıdiğer Demir Ökçe tüm şiddeti ve gaddarlığıyla emekçilerin üzerine yürümektedir. Tröstler, ekonomik ve siyasi ilişkiler, faşist devlet yapılanması sanki daha o zamandan yirminci yüzyılda insanlığın yaşayacağı acı olayların habercisi gibidir…
Jack London ya da doğduğunda kendisine verilen isimle John Griffith, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. İlk teknesi Razzle Dazzle’la San Francisco Körfezi’nde maceralı bir hayata atıldı. Kaçak istiridye avladı, Japonya’da fok avlayan bir gemide tayfalık yaptı, ABD’yi bir başına dolaştı. Yaşam tarzını değiştirmeye karar verip Oakland’a döndü, liseye başladı; sınavlarını dışarıdan vererek üniversiteye girdi. 1897’de altın aramak isteyen binlerce kişi gibi Jack London da Kanada’ya gitti ve bu yolculuk yazarlığının keşfi oldu. Bir yıl kaldığı Klondike hakkında, 1903’te yayınlanan Vahşetin Çağrısı ile 1906’da çıkan Beyaz Diş dahil çok sayıda öyküyü kaleme aldı. 22 Kasım 1916’da geride bıraktığı 15 eseriyle, hayata gözlerini yumdu.
Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı ile başladığımız Jack London’ın bütün eserleri dizisini Demir Ökçe ile sürdürüyoruz.
Michel de Montaigne (1533-1592): “Kendini tanı” ve “Ne biliyorum?” gibi temel sorularla yola çıkarak bir insanda insanlığın bütün hallerini yoklayan “deneme” türünün isim babasıdır. 1571’de kitaplarıyla birlikte çiftliğine çekilmesiyle başlayan bu yaratıcı süreç, Montaigne’i önce okuduklarıyla ilgili notlar almaya itmiş, aynı notlar zamanla Denemeler’i (1580) oluşturmuştur. Sabahattin Eyüboğlu çevirileri de, 1940’daki ilk baskısından 1970’deki halini alana dek her defasında yeni parçalar eklenerek bir anlamda yapıtla benzeri bir yol izlemiştir.
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973), Hasan Âli Yücel‘in kurduğu Tercüme Bürosu’nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biriydi. Tek başına ya da “imece” birlikteliğiyle yaptığı çeviriler, Hayyam’dan Montaigne’e, Platon’dan Shakespeare’e hep, dünya kültürünün doruk adlarındandı.
İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Deniz Feneri, son derece basit olay örgüsünün ardında yaratıcısının özyaşamının ayrıntılarını, toplumsal meselelere ilişkin sorgulamalarını, içgözlemlerini ve derin felsefi gizemleri barındırır.
Deniz Feneri ’nin merkezinde I. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında İskoçya’nın Skye Adası’ndaki evlerinde kalan Ramsay ailesi ve konukları vardır. Çocuklar oynarken, yetişkinler sohbet eder, düşüncelere dalar ve keşiflerde bulunur. Yapıtın roman türünde alışık olduğumuz anlatı sürekliliğini kesintiye uğratan yapısı ve her bir anlatıcının kendi bilinç akışının perspektifiyle çözülen olay örgüsü, bir deniz fenerinin kendi ekseni etrafında dönen ışığını andırır. Böylece Ramsay ailesinin sıradan gündelik yaşamı zaman, ölüm, toplumsal cinsiyet ve ahlak üzerine derin düşüncelere gömülür.
VIRGINIA WOOLF (1882-1941): Roman türüne özgün katkılarda bulunmasının yanı sıra döneminin önemli eleştirmenlerinden biri olan Virginia Woolf, Londra’da doğdu. Eğitimini eleştirmen olan babası Sir Leslie Stephen’dan aldı. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, Londra’nın edebi çevrelerinin yanı sıra İngiliz yazar, filozof ve sanatçılardan oluşan Bloomsbury grubunun üyeleri arasında da önemli bir şahsiyet haline geldi. 1912’de Leonard Woolf’la evlendi ve 1917’de birlikte Hogarth Yayınevi’ni kurdular. Mrs. Dalloway ve Deniz Feneri gibi çığır açan romanların yazarı olan Woolf, daha sonra tarihsel bir fantezi olan Orlando’yu ve I. Elizabeth döneminden 1928’e değin İngiltere’deki edebiyat yaşamını konu aldığı uzun denemesi A Room of One’s Own’u (Kendine Ait Bir Oda) yayımladı. Bilinç akışı tekniği üzerine yoğunlaştığı The Waves’i (Dalgalar) daha geleneksel bir roman olan The Years (Yıllar) izledi. Yazar son romanı Between the Acts’i (Perdeler Arasında) bitirdikten sonra ruhsal bunalım sonucu kendini evinin yakınındaki bir ırmağa atarak yaşamına son verdi.
Deniz Kurdu
Jack London’ın bütün eserlerine bir simgeci natüralizm örneği olan Deniz Kurdu ile devam ediyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden, geçirdiği deniz kazasının ardından Hayalet adlı uskunanın kaptanı Wolf Larsen tarafından kurtarılır. Barışçıl bir “beyefendi” olarak, iradesi dışında Larsen’in hizmetine girmesiyle kendini şiddet dolu “gerçek dünya”da bulacak; bu deneyim onu elitist bir entelektüelden, cesur bir eylem adamına dönüştürecektir.
Van Weyden’la Larsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Hayatı “kutsal” olarak gören Van Weyden’ın idealizmiyle, var olmak dışında bir kaygı taşımayan Wolf Larsen’in materyalizmi arasındaki karşıtlık roman boyunca yinelenirken, Deniz Kurdu’nu farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirir. Ancak, London’ın en büyük başarısı hiç kuşkusuz ustalıkla geliştirip ete kemiğe büründürdüğü unutulmaz Wolf Larsen karakteridir. Nietzsche’nin “üstinsan” kavramını anıştıran Wolf Larsen, Ambrose Bierce’in de dikkat çektiği gibi, bir yazarın yaratabileceği en muazzam karakterlerden biridir…
JACK LONDON (1876-1916): Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. California’daki Oakland’da, annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. Bir tekneyle San Francisco Körfezi’nde dolaştı, kaçak istiridye avladı, tayfa olarak çalıştığı bir gemiyle Japonya’ya gitti ve ABD’yi dolaştı.İlk kitabı Son of the Wolf (1900; Kurt Kanı) geniş bir okur kitlesine ulaştı. Ona kalıcı bir ün sağlayan yapıtı ise The Call of the Wild (1903; Vahşetin Çağrısı) oldu. Diğer önemli yapıtları arasında White Fang (1906; Beyaz Diş), Iron Heel (1907; Demir Ökçe), Martin Eden (1909) ve Burning Daylight (1910; Yanar Gün) sayılabilir. London, 22 Kasım 1916’da ardında çok sayıda eser bırakarak hayata gözlerini yumdu.
Deniz Kurdu – Kısaltılmış Metin
Zengin bir beyefendi olan Humphrey Van Weyden arkadaşını ziyarete giderken bindiği gemi batar. Kazadan kurtulur, ama denizin ortasında tek başına kalmıştır. Artık umutsuzluğa kapıldığı sırada fok avına çıkmış bir gemiye rastlar ve kurtarılır. Ancak karaya çok yakın olduğu hâlde geminin kaptanı adama ihtiyacı olduğunu ve onu tayfa olarak çalıştıracağını söyler. Kaptan çok zeki, acımasız ve tehlikeli bir adamdır ve onları şaşırtıcı bir macera beklemektedir.
Jack London
(1876-1916)
Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Çocukluğunu anne ve baba sevgisinden mahrum geçirdi. Babası tarafından terk edildikten sonra California’daki Oakland’da, annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. On dokuz yaşına geldiğinde, dört yıllık ortaöğrenimini bir yılda tamamlayarak California Üniversitesi’ne girdi. Ancak öğrenimini yine yarım bıraktı.
İÇİNDEKİLER
Denizler Altında Yirmi Bin Fersah – Kısaltılmış Metin
Okyanuslarda tuhaf bir karmaşa yaşanıyordu. Ne olduğu bir türlü tahmin edilemeyen devasa bir yaratık, gemilere çarpıyor, imkânsız hızlarla hareket edebiliyor, hatta denize ışık saçıyordu. O dönemin teknolojisi bunun insan yapımı bir araç olması için çok yetersizdi, bu nedenle ortak düşünce bu canavarın aşırı gelişmiş bir deniz gergedanı olduğuydu. Sonunda hayvanın yakalanması için bir gemi hazırlandı ve okyanusa açıldı.
Ekipte doğa bilimci Pierre Aronnax ve yardımcısı ile ünlü balina avcısı Ned Land de yer alıyordu.
Gemi günlerce denizlerde dolaştı, ancak hayvan ortada yoktu. Umutların tükendiği ve dönüş konuşmalarının yapıldığı noktada, dev deniz canavarı karşılarına çıktı. Ancak hiçbir şey düşündükleri gibi değildi ve asıl macera bu andan sonra başlayacaktı.
Eğlenceli, heyecanlı, harika bir macera!..
Devlet Ciltli
Platon (Eflatun, İÖ yaklaşık 428/7 – İÖ yaklaşık 348/7) : Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu (İÖ 387) ve hocası Sokrates’i konuşturduğu “diyaloglar”la felsefeyi yazıya en iyi aktarmış olan ustalardan biridir. Sokrates’in Savunması (Apologia) ile birlikte diyaloglarının en tanınmışı olan Devlet (Politeia)’te ise Platon, “iyilik”, “eşitlik”, ‘güçlülük” ve “haklılık” gibi “insanlık durumları”nı irdeleyerek düşlediği en iyi devleti anlatmış ve bu temel yapıt, ister yanında ister karşısında olsunlar, 2000 yılı aşkın süredir ortaya konan bütün devlet kuramı ya da toplum düzenlerinin başvuru kaynakları arasında yer almıştır.
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973); Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biriydi. Tek başına ya da “imece” birlikteliğiyle yaptığı çeviriler, Hayyam’dan Montaigne’e, Platon’dan Shakespeare’e hep, dünya kültürünün doruk adlarındandı.
M. Ali Cimcoz: Çevirmen, seslendirme sanatçısı ve Türkiye’nin ilk özel galerisi Maya’nın kurucu yöneticisi olan Adalet Cimcoz’un iş ve hayat ortağıdır. Sabahattin Eyüboğlu ile yaptıkları Devlet çevirisi ise, 1959’da Türk Dil Kurumu’nun ilk çeviri ödülüne değer bulunmuştur.
Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I / Seçme Eserleri – II
Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I
Klasik Dönem (1302-1606):
Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim
Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı tarihçiliğinin çağımızdaki en büyük isimlerinden Halil İnalcık’ın yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü. Eserin bu ilk cildi, Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Orta-Doğu ve Balkanlar’ı hükmü altına alan güçlü ve köklü bir imparatorluk haline gelişine odaklanıyor.
İnalcık, Osmanlı Klasik Dönemi’ni sadece siyasi bir tarih olarak ele almıyor. Siyasi tarihin ötesinde toplumsal–ekonomik alt-yapıyı, yani nüfus hareketleri, göçler, kitlelerin temel ihtiyaçları, tarım ve ticaretin bu ihtiyaçları karşılama şekilleri ve şehirleşme konularında da analizler yapıyor. Tarihsel sorunları açıklamada, geçmişten gelen geleneksel zihniyet ve kurumlar çerçevesinin tespitine girişiyor.
İnalcık’ın geç Selçuklu döneminden I. Ahmed’in saltanatının başlangıç yıllarına uzanan üç yüzyıllık süreye dair araştırmalarını elden geçirerek bütünleştirdiği bu cilt, Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu Avrupa Devletler Sistemi’nin girdiği büyük ekonomik bunalımla sonlanıyor.
Halil İnalcık (1916-2016) İstanbul’da doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF’nin ilk öğrencilerinden oldu. Yakınçağ Bölümü’nde doktorasını tamamladıktan sonra, 1952’den itibaren aynı üniversitede profesör oldu. 1972’de emekli olunca Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü’ne Osmanlı tarihi profesörlüğüne atandı. 1992’de Bilkent Üniversitesi’ne Tarih Bölümü’nü kurmak üzere davet olundu. Bu yıllar içinde başta Harvard olmak üzere Amerikan üniversitelerinde Osmanlı tarihi seminerleri düzenledi. 1973’te yayınlanan The Ottoman Empire – The Classical Age (1300-1600) (Osmanlı İmparatorluğu – klasik çağ) kitabı tüm Balkan dillerine, Arapça ve Ukrayna diline çevrilerek klasik bir kaynak kitap kabul edildi. An Economic and Social History of the Ottoman Empire Türkçe, Yunanca, Lehçe ve Arapçaya da çevrildi. Yurt içinde ve yurt dışında kendisine 20 fahri doktora tevcih edildi. İnalcık’ın vefatına dek çalışmalarını sürdürdüğü ve arşivini bağışladığı Bilkent Üniversitesi’nde, 2008’de Halil İnalcık Center for Ottoman Studies (HICOS; Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi) açılmıştır.
Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-II / Seçme Eserleri – VII
Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-II
Tagayyür ve Fesâd (1603-1656):
Bozuluş ve Kargaşa Dönemi
Halil İnalcık Devlet-i ‘Aliyye’nin ilk cildinde, Osmanlı Devleti’nin bir beylikten güçlü ve köklü bir imparatorluğa dönüşümünün öyküsünü konu ederek geniş kitlelere ulaştı. Okuyucuların merakla beklediği ikinci cildin konusu, imparatorlukta padişahlık otoritesinin yok oluş sürecinde çeşitli odakların iktidarı ele geçirmek için verdiği mücadele…
Halil İnalcık, dönemin tarihçilerinin “tagayyür ve fesad”, yani bozuluş ve kargaşa olarak adlandırdıkları bu durumu, o çağın kaynaklarından ve az bilinen arşiv belgelerinden de yararlanarak günümüz okuyucusu için anlatıyor, yorumluyor.
Devlet-i ‘Aliye’nin ikinci cildinde, vâlide sultanların devleti fiilen yönettiği dönemler, yeniçeriler ile ulemanın iktidara ortak olma çabaları, toplumsal ve ekonomik istikrarsızlık, asker ve esnaf ayaklanmaları, merkezi otoriteyi yeniden kurmak için harcanan çabalar inceleniyor.
Bu cilt, Köprülü Mehmed Paşa’nın kurtarıcı olarak mutlak bir otorite ile veziriâzamlığa gelmesiyle sonlanıyor.
Halil İnalcık (1916-2016) İstanbul’da doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF’nin ilk öğrencilerinden oldu. Yakınçağ Bölümü’nde doktorasını tamamladıktan sonra, 1952’den itibaren aynı üniversitede profesör oldu. 1972’de emekli olunca Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü’ne Osmanlı tarihi profesörlüğüne atandı. 1992’de Bilkent Üniversitesi’ne Tarih Bölümü’nü kurmak üzere davet olundu. Bu yıllar içinde başta Harvard olmak üzere Amerikan üniversitelerinde Osmanlı tarihi seminerleri düzenledi. 1973’te yayınlanan The Ottoman Empire – The Classical Age (1300-1600) (Osmanlı İmparatorluğu – klasik çağ) kitabı tüm Balkan dillerine, Arapça ve Ukrayna diline çevrilerek klasik bir kaynak kitap kabul edildi. An Economic and Social History of the Ottoman Empire Türkçe, Yunanca, Lehçe ve Arapçaya da çevrildi. Yurt içinde ve yurt dışında kendisine 20 fahri doktora tevcih edildi. İnalcık’ın vefatına dek çalışmalarını sürdürdüğü ve arşivini bağışladığı Bilkent Üniversitesi’nde, 2008’de Halil İnalcık Center for Ottoman Studies (HICOS; Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi) açılmıştır.
Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-III / Seçme Eserleri – VIII
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğu dönüşümünü konu alır. İkinci cilt ise padişah otoritesinin zayıfladığı ve yok olduğu 17. Yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelesini inceler ve Köprülü Mehmed Paşa’nın mutlak bir otoriteyle veziriazamlığa gelmesiyle sonlanır. Devlet-i ‘Aliyye’nin üçüncü cildi, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu Köprülüler dönemini mercek altına alıyor. Bir yandan bu dönemde yaşanan mâli krizi Avrupa’da yaşanan Fiyat Devrimi ile ilişkili olarak değerlendirirken, diğer yandan da Orta-Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini ayrıntılarıyla ele alıyor. Bu büyük meselenin yanı sıra Venedik’le Akdeniz ve Ege’de, Fransa’yla Cezayir’de süren ihtilafları da inceliyor. Mali ve siyasi bunalıma karşı çözüm arayışları ve bu çerçevede yazılan ıslahat layihalarını mercek altına alıyor.
Bu cilt, hem Macaristan’daki bir buçuk yüzyıllık Osmanlı hâkimiyetinin sonunu hızlandıran, hem bu yöredeki en önemli müttefik olan Kırım Hanlığı’yla ilişkilerin kaderini belirleyerek Rusya’nın yeni bir güç olarak bölgede ortaya çıkışının ilk belirtilerinin görülmesine yol açan İkinci Viyana Seferi’yle sonlanıyor.
Halil İnalcık (1916-2016) İstanbul’da doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF’nin ilk öğrencilerinden oldu. Yakınçağ Bölümü’nde doktorasını tamamladıktan sonra, 1952’den itibaren aynı üniversitede profesör oldu. 1972’de emekli olunca Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü’ne Osmanlı tarihi profesörlüğüne atandı. 1992’de Bilkent Üniversitesi’ne Tarih Bölümü’nü kurmak üzere davet olundu. Bu yıllar içinde başta Harvard olmak üzere Amerikan üniversitelerinde Osmanlı tarihi seminerleri düzenledi. 1973’te yayınlanan The Ottoman Empire – The Classical Age (1300-1600) (Osmanlı İmparatorluğu – klasik çağ) kitabı tüm Balkan dillerine, Arapça ve Ukrayna diline çevrilerek klasik bir kaynak kitap kabul edildi. An Economic and Social History of the Ottoman Empire Türkçe, Yunanca, Lehçe ve Arapçaya da çevrildi. Yurt içinde ve yurt dışında kendisine 20 fahri doktora tevcih edildi. İnalcık’ın vefatına dek çalışmalarını sürdürdüğü ve arşivini bağışladığı Bilkent Üniversitesi’nde, 2008’de Halil İnalcık Center for Ottoman Studies (HICOS; Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi) açılmıştır.