Hikâyemiz, Flandre’da, hayali Quiquendone kentinde geçer. Kentin sakin, ölçülü, tutumlu ve ağırkanlı insanları yüzyıllardır hiçbir konuda aşırılığa kaçmadan, herhangi bir duygu belirtisi göstermeden, uyum içinde son derece durağan bir yaşam sürmektedir. Yöneticileri bile yaşamları boyunca inisiyatif kullanmadan, hiçbir önemli karar almadan bu dünyadan göçüp gitmektedir. Ancak Doktor Ox’un sözde kenti aydınlatma projesiyle gelişi Quiquendone’da bir şeyleri değiştirecektir.
Doktorun gizli bir gündemi vardır ve bunun için kent halkını kobay olarak kullanmaktan çekinmeyecektir. Zira bilim vicdansız kişilerin elinde tehlikeli olabilir. Jules Verne ince ironisinin her satırına sindiği bu eğlenceli novellada, dünyadan kopuk yaşayan, ortaçağla bağlarını koparmamış küçük bir kentin Flaman sakinlerinin çoktan miadını doldurmuş yaşam biçimlerini hicveder. Hikâye Alman asıllı Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Doktor Ox adlı operasına da konu olmuş, librettonun yazımına bizzat Verne de katkıda bulunmuştur.
JULES VERNE (1828-1905): Nantes kentinde dünyaya gelen yazar, Paris’te hukuk öğrenimi gördü, ancak zamanla edebiyata yöneldi. Önce tiyatro yapıtları ve opera librettoları yazdı. 1863’te Le Magasin d’Education et de Récréation’da, Voyages extraordinaires (Olağanüstü Yolculuklar) adlı dizinin ilk yapıtı olarak yayımladığı Cinq semaines en ballon (1863; Balonla Beş Hafta) büyük ilgi gördü. Bunun üzerine fantastik serüvenler yazmaya devam etti. Voyage au centre de la Terre (1864; Dünyanın Merkezine Yolculuk), Vingt mille lieues sous les mers (1870; Deniz Altında Yirmi Bin Fersah) ve L’Île mystérieuse (1874; Esrarlı Ada) bunlardan bazılarıdır. Pek çok yapıtı arasında en çok ilgi çeken romanı Le Tour du monde en quatre-vingts jours (1873; Seksen Günde Dünya Gezisi) bugüne dek popülaritesini korumuştur. Romanları çok sayıda dile çevrilen ve sinemaya uyarlanan Verne, 1892’de Légion d’honneur nişanıyla ödüllendirilmiştir.
Yemek yemeyi sevmeyen minikler için eğlenceli ve eğitici bir öykü…
Öğle yemeği hazırdı, ama küçük kız aç değildi. Yemeğinin başında otururken, timsah, ayı ve kurt geldi. Karınları çok açtı ve küçük kızın tabağındaki yiyeceklerin nefis olduğunu düşünüyorlardı.
Ödüllü yazar ve çizer Rebecca Cobb yenmeyen yemeklere farklı bir yönden bakıyor.
Kafka, içinde yaşadığı dönemin, o dönemin olaylarının değil, gelmiş geçmiş tüm zamanların toplumsal mekanizmalarının yarattığı yalnızlığı, anlamsızlığı betimlemiştir. Kuşkusuz, karanlık bir tablodur bu. Bu karanlık tabloyu aydınlatan ise KafkaGüneşi’dir. Gecenin en yoğun ânında doğan, karanlığın tüm gizlerini açığa vuran ışığıyla, bizlere, insanlara yalansız bir dünya göstermeye çalışan, bunu handiyse özür dilercesine mırıldanarak gerçekleştiren, son aşamada da pişman olup tüm yazdıklarının yakılmasını (bunu hiçbir zaman yerine getirmeyecek bir dostundan istemiş olsa da) isteyen, hiçlikten sahici bir dünya yaratan bir insan.
Eğer Kafka’nın yapıtında manevi değerler ve umut aranıyorsa, burada aranmalı. Ve bu aforizmalar da bu ışığın altında okunmalı. Bu kitap, Kafka’nın ardında bıraktığı tamamlanmış ender elyazmalarından biridir. Tüm aforizmalar Kafka tarafından tek tek numaralandırılmıştır.
Max Brod, altısı, küçük okul defterlerine yazılmış aforizmalardan, kısa öykücüklerden, çeşitli konulardan oluşan bu elyazmaları “yığınını” TaşradaDüğün Hazırlıkları başlığıyla tek bir kitapta toplamıştır. Daha sonraları birçok ülkede, bu kitaptan küçük başka kitaplar üretilmiştir: Babaya Mektup ve Aforizmalar gibi. Bu kitaptaki aforizmaların tam olarak ne zaman yazıldığını bilmiyoruz. Bir sayfadaki 1917 tarihiyle Günlük’te yer alan benzer cümleler, aforizmaların 1917-18 yılları arasında yazıldığına işaret etmektedir.
Max Brod, bu aforizmalara “Günah, Acıçekme, Umut ve Gerçek Yol Üzerine Derin Düşünceler” başlığını uygun görmüştür. Ama Kafka, bu elyazmalarına bir ad vermediğine göre, en uygun başlık, kuşkusuz, yazın alanındaki bu türün genel adı olan Aforizmalar’dır.
Hemen şunu da belirteyim ki, Kafka’nın tüm kitaplarında, özellikle Günlüklerinde ve mektuplarında yazılmış, çeşitli konularda, ayıklanacak olsa, başlı başına büyük bir kitap oluşturacak kadar aforizma vardır.
Thomas Paine (1737-1809): Aydınlanma döneminin en önemli yazar, aydın ve devrimci düşünürlerindendir. Risaleleri ve özellikle Sağduyu adlı eseriyle Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlanmasında önemli bir rol oynadı. 1792’de yazdığı İnsan Hakları adlı eseriyle, Fransız Devrimi’nin temellerini de güçlendiren en önemli isimlerden biri oldu. Meclisin Fransız olmayan üç üyesinden biriyken Robespierre döneminde tutuklandı. İlk bölümünü hapishanedeyken yazdığı Akıl Çağı tüm dünyada ilgiyle karşılandı. İnsanların dogmalara kuşkuyla yaklaşmaya başladığı Aydınlanma döneminin temel eserlerinden biri olan Akıl Çağı, Thomas Paine’in diğer eserleri gibi günümüzde de özgünlüğünü korumaktadır.
Ali İhsan Dalgıç (1945): 1967 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra London School of Economics’te Ekonometri yüksek lisansı yaptı. İstanbul Nazım Plan Bürosu ve Tübitak Marmara Araştırma Enstitüsü’nde uzman olarak çalıştı. Donald C. Blaisdale’in Düyûn-ı Umûmiyye: Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa Mali Denetimi isimli eserini de Türkçeye kazandırmıştır.
Akıl ve Tutku Ciltli
Jane Austen (1775-1817): Kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olmayı başardı. Eserlerinde güçlü kadın karakterleri başkahramanlar olarak yer aldı. Bütün romanları sinemaya uyarlanan Jane Austen, Akıl ve Tutku’da aile değerleri ve akrabalık ilişkileri ile kadın duyarlığı ve aşkı ele alır. Bu romanda da Jane Austen’ın derin gözlemi, zarif üslubu ve ince ironisi eserin konusu kadar dikkat çekicidir.
Hamdi Koç (1963): İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Hokka dergisinin yayın kurulunda bulundu. 1992’de Çocuk Ölümü Şarkıları’ndan başlayarak hemen her yapıtıyla dikkati çeken Hamdi Koç’un o tarihten bu yana beş romanı yayımlandı. Eserlerini çevirdiği yazarlar arasında Shakespeare, Faulkner, Beckett ve Joyce yer alıyor
Aile sevgisini anlatan duygusal ve eğitici bir öykü!
Günümüz çocuk klasiklerinden biri olarak kabul edilen Akıllı Tilkinin Masalı, eleştirmenler tarafından “Kocaman bir kucaklamanın edebi karşılığı!” olarak tanımlanmıştır.
Alfred Adler – Sosyal Roller ve KişilikBu kitapta, Adler’in hayatı ile geliştirmiş olduğu Bireysel Psikoloji sisteminin nasıl iç içe girmiş olduğu; kişiliğini etkilemiş olan olaylarla, sistemine şekil vermiş olan temel kavramların birbiriyle ne derece ilişkili bulunduğunu çok açık bir şekilde görme imkanını bulacaksınız. Adleer, Karen Horney, Erich Fromm gibi Yeni – Freudcuları, Freud’dan daha fazla etkilemiş olan bir psikologtur. onun holistik, egzistansiyalist ve cognitive psikolojiye yapmış olduğu katkılar, kendisinden sonra gelen Abraham Maslow, Carl Rogers, Rollo May, Julian Rotter ve Bandura gibi ünlü kişilik psikologlarını da etkilemiştir. 1975 yılında yayımlanmış olan bir bibliyografya, Adlerci psikoloji literatürüne on binden fazla başvurunun yapılmış olduğunu ortaya koymuştur. Elinizdeki kitap, Adler’in görüşlerini ve yaptığı etkilerin tam bir panaromasını vermek; psikologlara, psikiyatristlere, öğretmenlere ve psikolojik rehberlik yapanlara, çocuklarıyla ilişilerinde birtakım problemlerle yüz yüze gelip de çözüm yollarını arayan ana-babalara ve insan ruhunu tanımak isteyen herkese yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır.Bu kitapta, Adler’i yurt içinde ve yurt dışında ICASSI (International Committee for Adlerian Summer Schools and Insstitutes) toplantılarına konferansçı olarak çağırılmış bulunan bir uzmanın, Dr. Turhan Yörükan’ın kaleminden okuyup daha iyi tanıma fırsatını yakalayacaksınız.
Alice Harikalar Diyarında, yazıldığı tarihten bu yana geçen yüz elli yılı aşkın süre boyunca, edebiyatın eşsiz eserlerinden biri olma özelliğini hep korudu. Hem çocuk hem de yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu kitap, hayal gücü zenginliğiyle küçük okurlara büyülü bir dünya sunarken, yetişkinler için bu büyüsünü içerdiği sembollerin anlam derinliğiyle gösterdi. Adının edebiyat tarihine altın harflerle yazılmasına yol açan eserleri kadar, matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle de tanınan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kurgusu, metne serpiştirilmiş bilmecelerle okuru da kitabın bir kahramanı kılar.
Alice Harikalar Diyarında hem çocuklar hem de macera dolu naif çocukluğunu özleyen ve yıllara meydan okuyan bir mantık labirentinde kendine sorular sormaktan çekinmeyecek okurlar için Modern Klasikler Dizisi’nde yerini alıyor.
LEWIS CARROLL (1832-1898): Asıl adı Charles Lutwidge Dodgson olan İngiliz romancı, aynı zamanda fotoğrafçı, mantıkçı ve matematikçidir. Alice’s Adventures in Wonderland (Alice Harikalar Diyarında) ve onun kadar başarılı olan Through the Looking-Glass (Aynanın İçinden) adlı dizi romanlarıyla tanınır. The Hunting of the Snark (1876) adlı şiiri, saçma şiir anlayışının en iyi örneklerindendir. Babasının din adamı olması nedeniyle Cheshire, Daresbury’de bir papaz evinde on bir çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. 1851’de Oxford Üniversitesi’ndeki Christ Church College’da lisans öğrenimine başladı. Matematik ve klasik edebiyat dallarında çok başarılı bir öğrenciydi. Sınavlarındaki başarısından dolayı bursla ödüllendirildi. Christ Church College’ın dekanı Henry George Liddell’in çocukları Alice, Lorina ve Edith’le çok iyi anlaşıyordu. Alice Harikalar Diyarında, Dodgson’ın Liddell’in çocuklarına anlattığı masalların ürünüdür. 1865’te yayımlanan kitap günümüze dek giderek artan bir okur kitlesine ulaşarak çok sevildi.
Her şey elindeki saate bakıp hızlı hızlı yürüyen tuhaf giyimli bir tavşanla başladı. Tavşanın peşine takılan Alice, bir anda kendini fizik kurallarının çok da geçerli olmadığı garip bir dünyada buldu. Yediği ya da içtiği her şey kızcağızı ya küçücük yapıyor ya da dev gibi büyütüyordu. Kendi gözyaşlarından oluşan kocaman bir denizde boğulmaktan güç bela kurtulup, komik bir çay partisine katılan Alice’i daha bir sürü acayip macera bekliyordu.
Yaklaşık 140 yıl önce, aslında bir matematikçi olan Lewis Carroll, bir dostunun Alice adındaki kızını oyalamak amacıyla anlattığı öyküleri bir kitapta toplamayı düşündü ve ortaya dünya tarihinin en ilginç çocuk romanı çıktı.
Altıncı Koğuş
Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “deliliği”nin simgesidir adeta.
Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin’in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, “Kendimi Alıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir.
ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV (1860-1904): Büyük Rus tiyatro yazarı ve modern öykünün en önemli ustalarından olan Çehov; Rus Gerçekçilik okulunun önde gelen temsilcisidir. Taganrog’da dünyaya geldi. Lisede Yunan ve Latin klasiklerini temel alan bir eğitim gördü. 1879’da Moskova’ya giderek tıp fakültesine yazıldı ve 1884’te doktor oldu. Alacakaranlıkta adlı öykü kitabıyla 1887’de Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin Ödülü’nü kazandı. Yaklaşık bin sözcükten oluşan komik kısa öykü türünü başlı başına bir sanat haline getirdi. Ancak 1888’de yayımlanan Bozkır adlı yapıtıyla komik öykülere sırt çevirmiş oldu. Önemli oyunları arasında Ayı (1888), Evlenme Teklifi (1889), Martı (1896), Vanya Dayı (1899), Üç Kız Kardeş (1900) ve Vişne Bahçesi (1903) sayılabilir.