Çıkartmalarla Kendi Trenlerini Tasarla
Yaratıcı Çocuklar için Teknoloji Kitabı
Bugüne kadar tasarlanmış en hızlı, en ilginç ve en şaşırtıcı trenleri üretmeye ne dersin? Çıkartmaları kullanarak birbirinden etkileyici 14 tren tasarlayabilir ve ünlü tren rotalarını keşfedebilirsin.
Cimri
Molière [Jean-Baptiste Poquelin] (1622-1673); Eserlerindeki tiplemelerle dünya edebiyatında, Shakespeare’den sonra insan gerçekliğine belki de en derinlemesine nüfuz eden oyun yazarlarından biridir. Kadınlar Mektebi’nden Kibarlık Budalası’na, Cimri’den Hastalık Hastası’na bu oyunlar, sadece dönemin tutucu otoritelerini rahatsız etmekle kalmamış, tazeliklerini bugüne kadar korumuşlardır.
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973): Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biriydi. Tek başına ya da imece usulü yaptığı çeviriler, Hayyam’dan Montaigne’e, Platon’dan Shakespeare’e kadar, dünya kültürünün doruk adlarındandı.
Önsöz
MOLIÉRE’İN ÇAĞI
İnsanların öyle günleri, milletlerin öyle çağları var ki çözülmez düğümler birden çözülüverir, kurulmaz yapılar kurulur, yüzyıllardır kapalı kalmış kapılar birden açılıverir…
Zweig hayatının son dönemlerinde başladığı, taslağı 1981’de gün ışığına çıkarılan ve yayıncısı tarafından tamamlanan Clarissa’da, 1902 yılından Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine kadar geçen dönemde, dünyanın halini genç bir kadının gözünden anlatır. Avusturyalı bir subayın kızı olan Clarissa bir manastır okulunda büyümüş, eğitimini tamamladıktan sonra Viyanalı ünlü bir sinir hastalıkları uzmanının yanında çalışmaya başlamıştır. Luzern’deki bir kongrede barışsever Fransız öğretmen Léonard’la tanışır. Birbirlerine âşık olurlar. Savaş yüzünden ayrılmak zorunda kaldıklarında Clarissa hamiledir. Üstelik karnındaki bebeğin babası aynı zamanda düşmanıdır da. Milliyetçi bir histerinin kol gezdiği parçalanmış Avrupa’da bu bebeği doğurmak yalnızca kişisel bir karar değildir artık.
Stefan Zweig (1881-1942): Roman, şiir, öykü, deneme ve oyun gibi farklı türlerde yetkin ürünler veren yazar, Viyana’da doğdu. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1913’te Salzburg’a yerleşti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden bu kentten ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. 1942’de karısıyla birlikte intihar etti. Önemli denemeleri arasında Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi konu aldığı Drei Meister (1920; Üç Büyük Usta); Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’yi incelediği Der Kampf mit dem Dämon (1925; Kendileriyle Savaşanlar) ile Casanova, Stendhal ve Tolstoy’la ilgili Drei Dichter ihres Lebens (1928; Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar) sayılabilir. Yazara ün kazandıran bir başka yapıtı Sternstunden der Menschheit’tır (1928; Yıldızın Parladığı Anlar). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnellikten çok sezgiye dayanan biyografilerini yazmıştır. Çok sayıda yapıtı arasında Verwirrung der Gefühle (1925; Karmaşık Duygular) adlı bir öykü kitabıyla Ungeduld des Herzens (1938; Sabırsız Yürek) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur.
Çocukluğum
Gorki’nin Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’den oluşan üçlemesi, Rus dilinde yazılmış en güzel otobiyografilerden biridir. Çocukluğum’da babasını küçük yaşta yitirdikten sonra taşındığı dedesinin evinde geçirdiği yılları anlatır. Miras kavgaları, doğumlar, ölümler, küçük Aleksey’in tanık olduğu ve bizzat maruz kaldığı akıl almaz şiddet, bu evde gündelik hayatın akışı içinde sıradan olaylardır.
“Herkesin herkese düşman” olduğu bu aile, 19. yüzyıl Rusya’sında hüküm süren acımasız ve hoyrat hayatın bir “küçük evreni”dir aslında. Neyse ki idealizmi ve tertemiz kalbiyle adeta bir halk filozofu olan ninesi hep Aleksey’in yanındadır. Bir de her biri hayatında iz bırakan çok sayıda capcanlı karakter vardır… Onlar sayesinde hayat zor olduğu kadar gizemli ve renklidir de. Hem Gorki’nin “kendi ülkelerinde bir yabancı gibi yaşayan, gerçekteyse o toplumun en iyileri olan” insanlardan ilkiyle tanışması da yine çocukluğuna rastlar…
MAKSİM GORKİ (1868-1936): Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan yazar, Nijni Novgorod’da doğdu. Edebiyatta sosyalist gerçekçi yaklaşımın öncüsü kabul edilir. Küçüklüğü Astrahan’da geçti. Beş yaşındayken babası ölüp, annesi yeniden evlenince Nijni Novgorod’a dönerek, orada anneanne ve dedesi tarafından büyütüldü. İlk öykülerini Tiflis’teki yerel gazetelerde yayımladı. Daha sonra bir dizi oyun ve roman yazdı. İlk romanı Foma Gordeyev 1899’da, Rus devrimci hareketine adadığı Ana adlı romanı ise 1906’da yayımlandı. 1906’da Rusya’dan ayrılarak, yedi yıl boyunca siyasi sürgün yaşamı sürdü. 1921-28 yılları arasında İtalya’da yaşayan Gorki, 1929’da kesin olarak SSCB’ye döndü ve ölümüne dek orada yaşadı. Yazarın diğer önemli yapıtları arasında Küçük Burjuvalar (1901), Ayaktakımı Arasında (1902), Tolstoy’dan Anılar (1919) ve Artamonovlar (1925) bulunmaktadır.
Çocukluk
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savaş ve Barış, Diriliş’in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara da verdi. Bu dönemde yazdığı roman ve öykülerinde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurguyla ele aldı. Tolstoy’un yarı otobiyografik denebilecek üçlemesinin ilk kitabı olan Çocukluk, ilk kez 1852 yılında Sovremennik dergisinde yayımlandı. Sade kurgusu, samimi, çarpıcı anlatımıyla okurlar arasında olduğu kadar dönemin edebiyatçıları arasında da büyük ilgi gördü. Çocukluk, dünyanın en büyük yazarlarından birinin doğuşunu müjdeleyen ilk eserdir, üçlemenin diğer kitapları İlkgençlik ve Gençlik de Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nde yayımlanacak.
Ayşe Hacıhasanoğlu (1952): DTCF Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Bir süre SSCB Büyükelçiliği Basın Bürosu’nda çevirmen olarak çalıştı. Edebiyat ve sosyal bilimler alanında çeviriler yaptı. Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Bagirov eserlerini Türkçeye kazandırdığı yazarlar arasında yer almaktadır.
Dava
Dava yazılışından bir süre sonra dünya sahnesine çıkan, yurttaşlık haklarının askıya alındığı, bir sivil itaatsizlik imasının dahi zulümle karşılandığı totaliter rejimlere dair bir öngörü ve eleştiri olarak yorumlanır çoğunlukla. Nazi Almanya’sına dair bir “önsezi” barındırdığı söylenebilir belki. Erişilmez bir otorite tarafından yöneltilen ve ne olduğu hiçbir zaman açıklanmayan bir suçlamayla karşı karşıya kalan Josef K.’nın davasında, mahkemeye dinsel ya da metafizik bir otorite de atfedilebilir.
Kafka Dava’da suçu yalnızca bir eylem olarak tanımlamayıp zanlının “kötü niyeti”yle de ilişkilendiren ve suçtan çok suçluya odaklanan absürd bir hukuk sistemi paradigması inşa eder. Kuramsal olarak ortada yasadışı bir eylem olmaksızın suçu mümkün kılan bir sistemdir bu. Ancak Kafka suç, sorumluluk ve özgürlük üzerine yazarken bir sistem ya da doktrin ortaya koymaz, çözüm önermez. Okuru ister istemez içine çeken bu karanlık dünya tasavvurunun tartışmaya açık olmayan tek bir özelliği varsa, o da müphemliğidir.
Franz Kafka (1883-1924): Çek asıllı Avusturyalı yazar, Prag’da dünyaya geldi. Çağımızın en büyük yazarlarından biridir. Yapıtlarını edebiyat tarihinin belirli bir akımına dahil etmek zordur. Taşralı Çek bir babayla, burjuva bir Alman Yahudisi annenin çocuğuydu. Prag Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi gördü. İki kez nişanlanıp bir türlü evlenemediği Felice Bauer’le ilişkisiden geriye kalan beş yüzü aşkın mektup, ölümünden çok sonra, 1967’de Briefe an Felice (Felice’ye Mektuplar) adıyla yayımlandı. Yapıtlarını Çekçeye çevirmek isteyen Milena Jesenka’ya yazdığı mektuplar ise yine ölümünden sonra Briefe an Milena (Milena’ya Mektuplar) başlığıyla okurla buluştu. Die Verwandlung (Dönüşüm), Der Prozess (Dava) ve Amerika önemli yapıtları arasındadır. Öykü ve romanlarında çağımız insanının korkularını, yalnızlığını, kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliğini ele aldı. 1924’te vereme yenik düşerek yaşama veda etti.
David Copperfield – Kısaltılmış Metin
David Copperfield doğar doğmaz çok zor koşullarla karşılaşan ve korkunç bir çocukluğun ardından kendine bir yaşam kurmayı başaran genç bir adamın maceralarını anlatır. Pek çok edebiyatçı, yazarın David Copperfield‘da kendi yaşam öyküsünden esinlendiğini düşünmektedir. Dickens da her zaman David Copperfield’ın ‘en sevdiği çocuğu’ olduğunu söylemiş ve olayların kurgusunda kendi tecrübelerinden esinlendiğini kabul etmiştir. Yazılır yazılmaz başyapıtlar arasında yerini alan David Copperfield’da olay örgüsü ve karakterler o kadar etkileyici ve gerçekçidir ki, sonrasında yazılmış birçok ünlü eserde bu romanın izleri görülmektedir. Edebiyatın büyük ustasından harika bir macera!..
Charles Dickens
(1812-1870)
Memur bir babanın oğlu olarak 1812 yılında doğan Dickens’ın çocukluk yılları refah içinde geçse de, babasının borçları yüzünden hapse girmesiyle sefaletle tanıştı. Henüz 11 yaşında iken bir boya fabrikasında çalışmak zorunda kaldı. 15 yaşında bir avukatın yanına giren genç Dickens, öğrenmeye meraklı olduğu için boş zamanlarında stenografi öğrendi. 1835 yılında Morning Chronicle gazetesine stenograf olarak girdi ve 1835’te “Boz” takma adıyla Boz’un Karalamaları başlığında notlar yayımlamaya başladı.
1837’de yazar olarak tanınmasını sağlayacak Bay Pickwick’in Serüvenleri adlı kitabını yayımladı. 1840’ta Amerika’ya gitti ve burada büyük bir coşkuyla karşılandı. İngiltere kadar Amerika’da da çok sevilen Dickens, bu dönemden itibaren birbiri ardına başyapıtlar yazdı.
1843 ile 1846 arasında bol bol seyahat eden Dickens, bu seyahatlerde dönemin ünlü yazarlarıyla tanışma fırsatı buldu. Bu dönemde yine Daily News ve Household words gazetesini ve dergisini çıkardı.
1870 yılında şöhretinin zirvesindeyken öldü.
Evde gizemli olaylar meydana geliyor ve kurabiyeler kayboluyordu. Gizemi çözebilecek tek kişi olan Dedektif Can hemen kolları sıvadı.
Başka şeyler de kaybolmaya başlamadan önce delilleri incelemek
ve kayıp kurabiyelere ne olduğunu bulmak için harekete geçti.
Minik okurlar Can’la birlikte delillerin peşinde koşarken hem çok eğlenecek, hem de neden sonuç ilişkisi kurabilmeyi öğrenecekler.
Stevenson’ın ilk kez 1881 yılında bir dergide tefrika olarak yayımladığı Define Adası, bugüne dek gerek atmosferi ve karakterleriyle, gerek anlattığı heyecanlı define avıyla her yaştan okuru cezbetmiştir. Yetişkin dostlarıyla birlikte çıktığı deniz seferinden sağ salim dönülmesinde önemli rol oynayan, romanın yeniyetme anlatıcısı Jim Hawkins açısından, bir rüştünü ispat etme hikâyesidir. Zira Jim bu seferde ihanetler, sürpriz saldırılar ve kanlı çarpışmalarla karşı karşıya kalmıştır. Romanın en fazla ete kemiğe büründürülmüş, en güçlü karakteri John Silver’ın eylemlerinde ise yazarın “ahlak” kavramının her zaman açık ve net olmamasına ilişkin alaycı yaklaşımı sezilir. Popüler korsan imgesinin biçimlenmesinde de Define Adası’nın rolü büyüktür. Bugün korsan denildiğinde gözümüzün önünde hemen definenin yerinin işaretli olduğu haritaların, tropikal adaların, omzunda papağanıyla tek bacaklı denizcilerin canlanmasını, romanın çok sayıda film ve dizi versiyonunun bu imgeleri çoğaltarak kolektif belleğimize yerleştirmesine borçluyuz.
ROBERT LOUIS STEVENSON (1850-1894): Edinburg’da dünyaya gelen yazar, hukuk öğrenimi gördü. Üniversite yıllarında yaz tatillerini Fransa’da geçiren Stevenson’ın An Inland Voyage (1878; İç Kesimlere Yolculuk) ve Travels with a Donkey in the Cévennes (1879; Eşek Sırtında Cévennes Yolculuğu) adlı kitapları bu gezilerinin ürünüydü. Yazar 1879’da, âşık olduğu Amerikalı Fanny Vandegrift Osbourne’un ardından ABD’ye gitti. Bu yolculuğu daha sonra The Amateur Emigrant (1895; Amatör Göçmen) ve Across the Plains (1892; Düzlükleri Geçerken) adlı yapıtlarında anlattı. 1880’de Fanny ile evlendi. ABD’de terk edilmiş bir gümüş madeni yakınlarında geçirdikleri balayı yazarın The Silverado Squatters (1883; Gümüş Avcıları) adlı yapıtının konusunu oluşturdu. Yazarın en bilinen yapıtları arasında Treasure Island (1881; Define Adası) ve Kidnapped (1886; Kaçırılan Çocuk) sayılabilir.