Tüm dünyada milyonlarca çocuğun sevgilisi olan yayazulanın ikinci macerası belki karanlık bir ormanda geçiyor, ama en az birincisi kadar parlak! Julia ve Axel’in 10 yıldan uzun süre önce yarattıkları bu muhteşem öykü 25’ten fazla dile çevrildi.
Babasından çok daha gözü kara bir yayazula olan Yayazuli’nin macerasını çok seveceksin.
Julia ve Axel’in 10 yıldan uzun süre önce yarattıkları bu muhteşem cesaret öyküsü 25’ten fazla dile çevrildi.
“Yeni Yaban”
Çok uzak olmayan, fazlasıyla tanıdık bir gelecek, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı bir metropol: Mevcut bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını tüketen, kalan birkaç ağacın koruma altına alındığı Şehir’de Agnes, hava kirliliği yüzünden sağlığını kaybeden birçok çocuktan biridir. Görünürdeki tek çözüm, yeni başlayan bir araştırma kapsamında son el değmemiş doğa parçasına, Yeni Yaban Eyaleti’ne yerleşecek ilk insan topluluğuna katılmaktır. Ancak aralarında Agnes veannesi Bea’nın da bulunduğu bu yeni avcı-toplayıcılar Yaban’da beklediklerinden çok daha çetin şartlarla karşı karşıya kalır, kendi zayıflıkları ve iktidar hırslarıyla yüzleşirler. Agnes medeniyetten uzakta, daha önce tanımadığı bir özgürlüğün tadını çıkarıp sağlığına ve yeni bir kimliğe kavuşurken, anne kızın kopmaz sandıkları bağlar da öngörülmez biçimlerde sınanacaktır. Bilimkurgudan masala, büyüme hikâyesinden macera romanına çeşitli türler arasında ustalıkla salınan Yeni Yaban, iklim krizi,annelik ve günümüzde insan olmanın anlamı gibi birçok temel meseleyi ele alan, nefes nefese okunan bir hayatta kalma öyküsü. “Güncelden de çok, unutulup daha yeni keşfedilmiş bir klasik gibi zamanın ötesinde, esaslı bir roman bu; insanlığa dair vahşi, büyüleyici bir peri masalı. Ama Yeni Yaban’ın çekirdeğin deannelik ve çocuklarımız için nasıl bir dünya hazırladığımız (veya yok ettiğimiz) konusu var.” Washington Post “Zamanımıza dair bu parlak sayfalarda ele alınan pek çok konuvar: Kabilecilik, cesaret, tüketim, hikâye anlatma sanatı; Cook bunlardan sonuncusunu kamp ateşinin başındaki kökenlerine geri
Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikayelerini örer. Dağın Öte Yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük ve görkemli hikayesidir.
Üçlünün ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır bütün mümkünlerini yitirmiş köylülerin kendi yarattıkları ermişin işaret ettiklerine bakarak hayatta kalmalarını anlatır. Roman kendi mitini yaratmanın tanığı, düş dünyasının gücünün kanıtıdır.
Fransız Eleştirmenler Derneği’nce “Yılın en güzel romanı” seçildi.
“Birden bu barok kişilerin harikulade serüvenine kapılırsınız, acımasız gerçekle efsane arasında gider gelirsiniz. Yaşar Kemal ya da bir halkın dehası.”
Martine Bauer, Le Matin de Paris, (Fransa)
“Yaşar Kemal’in özgün ya da bilge bir anlatıcıdan çok daha başka bir şey olduğunu bir kez daha kabul etmek gerekir. (…) Yazar ve halkı sanki gerçekten tek bir bütünmüş gibi, kişileri de anlatımı da aynı şiirsel imgelemi ve aynı büyüleyici çekiciliği taşır.”
Journal de Centre, (Fransa)
“Toprağa ve gökyüzüne kenetlenmiş köylünün sert yaşamını düşleyebilenler, bir gemiye biner gibi binsin bu demirden toprağa, bizlere sonsuza dek yasak edilmiş bu serüveni yaşasınlar.”
M. Rieux, Que Lire, (Fransa)
“İnsanlara karşı acımasız bir toprağın temposu…”
Pierre A. Willemart, L’Actuel Bruxelles, (Belçika)
Yeraltından Notlar
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar’ın çarpıcı konusu ve farklı kurgusuyla dikkatleri çekti. İnsan ruhunun derinliklerini sergileyiş gücüyle önemli bir yazar olarak ün kazandı. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri o dönemde fazla ilgi görmedi. Dostoyevski 1849’da I.Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. 1864’de Vremya dergisinde yayımladığı Yeraltından Notlar gerçek dünyadan kendini soyutlamış bir kişinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını konu alır. Bu roman Dostoyevski’nin daha sonra yazacağı büyük romanların ipuçlarını taşımaktadır.
Nihal Yalaza Taluy (1900-1968): Cumhuriyet’in ilk kuşağının önde gelen Rusça çevirmenlerindendir. Dostoyevski ve Tolstoy’un yanı sıra Puşkin, Gogol ve Turgenyev çevirileri de beğeniyle okunan Taluy’un çeviri külliyatı otuz kitabı aşmaktadır.
Yeter ki Sonu İyi Bitsin
William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, Yeter ki Sonu İyi Bitsin’de farklı sınıflardan iki gencin aşk öyküsünü konu alır. Oyun bir aşk serüveni ile taşlama arasında gidip gelir. Yazarın öteki komedyalarındaki neşeli çıkışlar, eğlendirici ezgiler, danslar, duygulu aşk sahneleri, oyun içinde oyun ve cümbüşlü geçişlere rastlanmaz. Kişilerin tutum ve davranışları da alışılagelenden farklıdır. Bu eserin Shakespeare oyunları arasında bir sorun komedyası olarak ayrı ve önemli bir yeri vardır.
Özdemir Nutku (1931-2019): Türk tiyatrosuna büyük katkıları olan eğitimci ve yönetmen Özdemir Nutku, eleştirmen, yazar ve çevirmen olarak da önemli yapıtlar ortaya koydu. Sahnelediği pek çok oyunun yanı sıra, araştırma, inceleme ve çevirileriyle de ödüller kazandı. Ülkemizde olduğu kadar yurtdışında da sahneye koyduğu oyunlar, verdiği ders ve konferanslarla tanınmaktadır.
Shakespeare ‘in dilimize çevrilmesi gecikmiş oyunlarından biri de All’s Well That Ends Well adlı “sorun komedyası”dır. Bunun bir nedeni, bazı araştırmacıların bu oyuna üvey evlat gibi davranmış olmalarıdır. Avrupa tiyatrolarının oyun dağarlarında sık sık yer alan bu oyun seyirciler tarafından beğenilmiştir. Ancak oyunun renkli kişisi Helena’yı seven, oyunu yer yer öven bu araştırmacılar, oyunun bütünü üzerinde pek de olumlu olmamışlardır. Bu oyunda eleştirilen noktalar arasında Shakespeare ‘in başarılı uyaksız şiiri yanında, acemice koşuklara yer vermesi, konuyu süslemeyişi, yatak sahnesini, soytarılığı hoyratça ve biraz da kabaca gösterişi…
Bir akademisyen meslektaşını öldürerek San Quentin Hapishanesi’ne düşen eski bir profesör, burada yaşam boyu hapis cezasını çekerken maruz kaldığı korkunç işkenceden kaçmak için zihinsel taktikler geliştirir. Acı çeken bedenini terk ederek, tarihin farklı dönemlerinde, farklı coğrafyalarda geçen önceki yaşamlarına geri döndüğü yolculuklara çıkar.
Jack London’ın korkunç San Quentin’de beş yılını geçiren arkadaşı Ed Morrell’dan esinlenerek yazdığı Yıldız Gezgini ’nin anlatıcısının her bir geçmiş yaşam deneyimi, bağımsız birer öykü olarak da okunabilir. London bu en özgün yapıtında, astral seyahat ve yeniden doğuş çevrimi üzerine kafa yorar. Ancak insanlık durumunun bu dirayetli gözlemcisinin asıl derdi, ABD’nin gaddar ve çürümüş hapishane sistemini gözler önüne sermektir.
JACK LONDON (1876-1916): Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Çocukluğunu anne ve baba sevgisinden mahrum geçirdi. Babası tarafından terk edildikten sonra, California’daki Oakland’da, annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. On dokuz yaşına geldiğinde, dört yıllık ortaöğrenimini bir yılda tamamlayarak California Üniversitesi’ne girdi. Ancak öğrenimini yine yarım bıraktı. İlk kitabı Son of the Wolf (1900; Kurt Kanı) geniş bir okur kitlesine ulaştı. Ona kalıcı bir ün sağlayan yapıtı ise The Call of the Wild (1903; Vahşetin Çağrısı) oldu. Diğer önemli yapıtları arasında White Fang (1906; Beyaz Diş), Iron Heel (1907; Demir Ökçe) ve Burning Daylight (1910; Yanar Gün) sayılabilir. En kalıcı yapıtlarından biri olarak kabul edilen Martin Eden’ın (1909) yanı sıra iki otobiyografik romanı daha vardır: The Road (1907; Yol) ve John Barleycorn (1913). Kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Amerikalı yazarlardan biri olan London, 22 Kasım 1916’da ardında çok sayıda eser bırakarak hayata gözlerini yumdu.
Bazılarına göre, adaletsizliğin sürekli arttığı dünyada eşitsizlik uçurumları giderek derinleşirken, kimileri de gelirler ve servetler arasındaki mesafelerin doğal bir eğilimle daraldığını, sisteme dışarıdan müdahale edilmezse bu sürecin daha sağlıklı işleyeceğini ileri sürüyorlar. Peki, bu konuda bir fikir oluşturabilmek için eşitsizliklerin uzun vadeli değişim eğrisi hakkında, yani eşitsizliğin dünden bugüne tarihi hakkında bilgi sahibi olmak gerekmez mi?
On beş yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve ekonomi terminolojisine yabancı olan okurlar tarafından da kolayca anlaşılabilecek bir dille yazılmış Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, bu konudaki boşluğu çok geniş bir veri tabanıyla dolduruyor. Hem zaman (tarihsel veriler) hem de coğrafya içinde (tüm dünyadan veriler) karşılaştırmalı bir yöntemin kullanıldığı bu temel eser, Thomas Piketty’nin sözleriyle, “bir ekonomi kitabı olduğu kadar, bir tarih kitabı” da olma özelliğini taşıyor.
Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin magnum opus’u Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital’in yılın hatta belki de önümüzdeki on yılın en önemli kitabı olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
(Paul Krugman, New York Times 23.03.2014)
Thomas Piketty bu esaslı kitabıyla hem akademik dünyaya, hem de tüm okuyuculara büyük bir hizmet sunuyor. Sunduğu tez gücünü ona buna saldırmaktan ya da politik gündemden değil, dikkatlice toplanmış ve analiz edilmiş verilerden ve gerekçelendirilmiş düşünceden alıyor.
(Rakesh Khurana, Harvard Business School)
Bazı kitaplar sadece okunur, bazı kitaplar ise taşı gediğine öyle bir koyar ki insanda canla başla okuma isteği uyandırırlar, Thomas Piketty’nin Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital isimli kitabı bariz biçimde bu ikinci kategoriye giriyor.
(Perry Lam, South China Morning Post, 23.05.2014)
Piketty eşitsizlik konusunda muhtemelen son dönemin en önemli düşünürü… Bu kitapta servet uçurumları konusunda liberal çevrelerde hâlihazırda hissedilen rahatsızlığı haklı çıkaracak yetkin bir çerçeve sunuyor…
(Jordan Weissmann, Slate, 22.04.2014)
Thomas Piketty EHESS ve Ecole d’Economie de Paris’de ders vermektedir. Ekonomi tarihi ve teorisi üzerine birçok eser yazmış, bu çalışmalarıyla 2013’te European Economic Association tarafından verilen Yrjö Jahnsson ödülünü almıştır. Yayımlanmış bazı eserleri: Les Hauts Revenus en France au XXe Siècle: Inégalités et redistributions 1901-1998 (2001); Daniel Cohen ve Gilles Saint-Paul ile birlikte editörlüğünü yaptığı The Economics of Rising Inequalities (2002); A. Atkinson ile birlikte yazdığı, Top Incomes over the 20th Century: A Contrast Between Continental-European and English-Speaking Countries (2007) ve Top Incomes: A Global Perspective (2010).
Yükümlülükler Üzerine
Cicero (MÖ 106 – MÖ 43): Romalı büyük devlet adamı, hatip ve düşünür. Gençliğinde felsefe ve hukuk eğitimi aldı. Hitabet sanatındaki ustalığıyla consulluğa dek yükseldi. Roma’yı birey, geleneksel toplum düzeni ve devlet üçgeninde ele alan konuşmaları, felsefi ve teknik eserleriyle her çağın insanını etkilemeyi başarmıştır. Yükümlülükler Üzerine, yaşamını Roma devletinin ve geleneğin sürekliliğine adamış olan Cicero’nun ölümünden önce yazdığı son teknik eseridir. Temel bir felsefi problemi, yararlı olan ile ahlaken doğru olanın çatışmasını, probleme bireyin ve devletin yükümlülüklerini de dâhil ederek derinlemesine inceler. Oğluna hitaben, mektup olarak kaleme aldığı eserde, tüm Roma vatandaşlarına yükümlülüğün ne olduğunu ve niçin önem taşıdığını tecrübelerine dayanarak aktarır.
C. Cengiz Çevik (1983): İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda lisans, yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi için Sextus Empiricus dışında Bacon, Horatius, Seneca, Cicero, Copernicus ve Luther’den birçok eser çevirdi. Temel akademik çalışma alanı olan Antikçağ’da siyaset ve felsefe ilişkisi başta olmak üzere farklı konularda çeviri ve telif eserleri üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Yunus Emre – Hayatı ve Bütün Şiirleri Ciltli
Yunus Emre: Hayatın ve halkın dili ile gür bir lirizmi kaynaştırarak, tasavvuf şiirinin kurucularından biri olmayı başaran unutulmaz bir 13. yüzyıl sonu – 14. Yüzyıl başı ozanıdır. Elinizdeki kitaptaysa, Yunus Emre’nin 1307-8 yıllarında yazdığı bilinen küçük mesnevîsi Risâletü’n-Nushiyye’nin (Öğüt Kitabı) yanısıra, Gölpınarlı’nın 1930’lardan 1981’e dek sürdürdüğü çalışmalarla, ozana ait olduğu kesinleşmiş “Bütün Şiirleri” yer almaktadır.
Abdülbâki Gölpınarlı (1900-1982); 20. yüzyılda ülkemizin yetiştirdiği en önemli edebiyat tarihçilerinden ve (şarkiyat) doğubilimcilerindendir. Hasan Âli Yücel’in Bakanlık Klasikleri’nden 1980’lere, dîvan, tasavvuf ve halk edebiyatımızdan ve Farsçadan yaptığı temel yapıt çevirileri ve incelemeleriyle de kültür hayatımızda unutulmaz bir iz bırakan Gölpınarlı’nın sayısız eseri arasında, Mevlâna Külliyatı, Fuzulî, Nedim ve Yunus Emre’nin dîvanları da vardır.
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa aktar
Halka mata’ların satar
Yükü gevherdir tuz değil
İçindekiler;
Önsöz
Risalet’ün Nushiyye
Şiirler
I Ölüm-Ölümsüzlük
II İbadete Aşırı Düşkünlük (Zahitlik)
III Mecazi Aşk-Gerçek Aşk
IV Gerçek Yolculuğu (Sülük)
V Kendinden Geçiş-Türlü Boyalara Boyanış (Cezbe-Telvin)
VI İnanca Ait Kıssalar
VII Gurbet
VIII İlim-İrfan
IX Doğru Yola Çağrı (İrşad)
X Kendini Kınayış (Melamet)
XI Yunus’un Dünya Görüşü
Sözlük
Açıklamada Geçen Maddelerin Alfabetik Çetveli ve Beyit No.ları
Mustafa Kemal Atatürk’ün yazarlığı, askerliği ve devlet adamlığının gölgesinde kalmıştır. Oysa ki Mustafa Kemal daha Harp Akademisi’nden mezun olduğu dönemlerde mesleki kitapçıklar yazdı, çevirdi. Devlet adamlığı döneminde de Nutuk’unun yanı sıra Yurttaşlık Bilgisi ve Geometri kitaplarını kaleme aldı, tarih ders kitaplarının bazı bölümlerini yazdı.
Nuri Conker (1881-1937), Atatürk’ün mahalle, okul, meslek ve silah arkadaşıydı. Trablusgarp’ta, Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda beraberdiler. Yazdığı tek kitap olan Zabit ve Kumandan, Mustafa Kemal’in Hasbihal’i kaleme almasına vesile oldu. Cumhuriyet döneminde komutanlık, diplomatlık ve milletvekilliği görevlerinde bulundu.
1914… Osmanlı Devleti, Balkan ve Trablusgarp savaşlarından yeni çıkmıştır. Osmanlı ordusunun iki genç subayı, bu savaşlarda yaşanan başarısızlıklar üzerine kafa yormaktadır. İlkin Nuri Conker Zabit ve Kumandan kitabında, sorunları ve çözüm önerilerini gündeme getirir. Dostu ve meslektaşı Mustafa Kemal, bu kitabı okur okumaz, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal’i kaleme alır.
Birbirini bütünleyen ve pekiştiren bu iki kitabın başlıca temalarından biri iyi yöneticiliktir. Her ikisi de, ordunun yaşadığı başarısızlığın asıl çözüm adresi olarak, komuta kademelerini gösterir. Askerler için hem bilimsel birikimin hem de cesaret ve kendi başına karar alma başta olmak üzere, pek çok bireysel niteliğin önemini ve gereğini savunur.
Ancak çok geçmeden Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girince, Mustafa Kemal de kitabını bastırmayı ertelemek zorunda kalır. Buna karşılık iki dost, Çanakkale’de Anafartalar ve Conk Bayırı’nda, kitaplarında yazdıklarının sözde kalmadığını kanıtlar. Birlikleri zorlu muharebelerden büyük başarılarla çıkar.
Mustafa Kemal kitabını ancak, mütarekede döndüğü İstanbul’da, 1918 sonunda yayımlar. Kitabın basımından altı ay kadar sonra da Anadolu’ya geçerek İstanbul ile ilişiğini keser. Adı mütareke ve işgalle birlikte anılan Damat Ferit Hükümeti de kitabı toplattırarak imha eder.
Zabit ve Kumandan ile Hasbihal ilk baskısından sonra 1956’da, Hasan Âli Yücel tarafından İş Bankası Kültür Yayınları’nın ilk kitabı olarak yayımlanmıştır. Atatürk’ün doğumunun 125. yılı vesilesiyle hazırlanan bu yeni baskıda, Atatürk ve Conker’in kitapları bir araya geliyor. Üstelik özgün ve sadeleştirilmiş metinleri ilk kez karşılıklı sayfalarda bir arada…