Balonla Beş Hafta – Kısaltılmış Metin
Kraliyet Coğrafya Derneği’nin 14 Ocak 1862 tarihindeki toplantısında yapılan açıklama, bilim dünyasında büyük bir heyecan dalgası yarattı. Doktor Fergusson, Afrika kıtasını boydan boya geçmeyi planlıyordu.
Tabii bu, pek de yeni bir fikir değildi. O güne kadar birçok cesur kâşif, gizemli kıtanın sırlarını ortaya çıkarmak için yollara düşmüş ve büyük bir bölümü de bu yolda hayatını kaybetmişti. Bazı kâşifler ise gezilerini belli bir alanla sınırlamış ve sadece birkaç bölgeyi geçebilmişlerdi.
Doktor Fergusson yolculuğuna Hint Okyanusu’ndan başlayacak, kıtayı baştan başa geçecekve Atlantik Okyanusu’na ulaşacaktı.
Doktor’un fikri çılgınlık olarak kabul edildi. O günün şartlarında büyük bir ordu bile bu yolculuğu tamamlayamazdı. Aslında Doktor Fergusson’un planı insanların düşündüğünden çok daha çılgındı, çünkü ünlü kâşif bütün kıtayı bir sıcak hava balonuyla geçmeyi düşünüyordu.
Eğlenceli, heyecanlı, harika bir macera!..
Jules Verne
(1828, Fransa – 1905, Fransa)
Fransız roman yazarı. Bir avukatın oğlu olan Verne, 1847 ile 1849 yılları arasında Paris’te hukuk okudu. Önce devlet memuru, ardından da Amiens’te Belediye Meclisi üyesi oldu. 1857’de Honorine’de Vione’yle evlenen Verne, yaşamının bu döneminde sık sık İngiltere’ye gidip geldi. Bu, aynı zamanda başına her tür kazanın geldiği bir dönemdi; hayatının sonuna kadar topal kalmasına neden olacak deli yeğeni onu ayağından vurdu ve arka arkaya birçok yüz felci geçirdi. Yine de yaşamında olup biten güzel şeyler, hiçbir zaman içindeki umudu söndürmedi. İlk yazılı ürünleri arasında komedyalar ve librettolar vardı; dünya çapındaki ürünün dayandığı bilim kurgu yapıtları ise hayatının daha geç bir dönemine denk gelir.
Üniversite yıllarım, muhasebeci olarak çalıştığım kurumda tadilat var. İnşaat işçileri geldiler. Biz de son işlemlerimizi yaptık, çıkıyoruz. Arkadaşlar çıkınca bir lavaboya
girip, öyle çıkayım dedim. Kızılay’dan Sincan a yolum
uzak. Lavaboya girdim. Çıkıcam çıkamıyorum. Kapının
kolu kırıkmış meğer. Kimseler yok. Lavaboda kapalı kaldım. Bağırsam sadece işçiler var, tanımıyorum, korkuyorum. Sonra küçük havalandırma penceresi gözüme ilişti.
Borulara tutunarak yukarıya tırmandım. Yaptığım sporların faydasını inkâr edemem. Pencereden havalandırma
boşluğu ve diğer lavaboların pencereleri görünüyordu. O
küçük pencereden diğer tarafa geçtim. Dikkatlice indim.
Ve diğer lavabodan çıktım.
Ertesi gün, kapıyı tamire gelen usta durup durup Allah Allah kim kaldı burada, nasıl çıktı anlamıyorum diyordu. Küçük sırrımı söylemedim. Ama çok güldüm.
Suna Binici
Bu kitapta, Özdemir Asaf’ın ölümünden sonra, arkasında bıraktığı defterlerden, dosyalardan seçilmiş şiirlerini bulacaksınız. Bunların büyük çoğunluğu dergilerde bile görünmemiş şiirlerdir.
Özdemir Asaf yoğun düşün ve duyarlıkları, çarpıcı sözcükler seçtiğini sezdirmeden, küçük dizeler halinde işlediği kısa şiirlerle verdi. Daha sonra, kimi bir kitaptan, kimi yaşamdan kopardığı izlenimlerden esinlenerek bilgece dörtlükler yazdı. Kendisiyle birlikte çağıyla ve toplumuyla hesaplaşmalarda buruk öfkesini içinde saklayan yeni taşlama biçimleri getirdi.”
Şükran Kurdakul
“İşimiz zordu. Binlerce şiir arasından bir şiir yapmak gerekiyordu. Özdemir Asaf birçok şiirinin defterlerde ve dergi yapraklarında sararmasını istemiş.
Kİtaplarına almamış. Kitaplarına almadığı eski şiirlerini biz de dışarda bıraktık. Şiir ayıklama işi, seçme işinin büyük bölümünü aldı. Birçok şiiri Özdemir Asaf tamamlamıştı. Gönlümüz rahat, onları kitaba aldık. Bazı şiirler ise birkaç kez yazılmışlardı, bunları da özenli bir eleştirel seçme işleminden sonra kitaba koyduk.”
Doğan Hızlan
Benim Üniversitelerim
Benim Üniversitelerim, Gorki’nin Çocukluğum’ la başlayıp Ekmeğimi Kazanırken’ le devam eden ve Rus dilinde yazılmış en güzel otobiyografilerden biri olarak kabul edilen üçlemesinin son kitabıdır. Gorki’nin üniversiteleri, ona kendi hayatlarının acımasız gerçekliğini öğreten gerçek insanlardır… Toplum dışına itilmiş yersiz yurtsuz aylaklar ve serserilerdir… Açlığı, zulmü ve baskıyı; devlet ve kiliseyle ilişkilerini sorgulayan devrimcilerdir… Kürek mahkûmları gibi sürekli çalışan, hayatlarını aklın rehberliğinde yaşamak isteyenlere düşman olan mujiklerdir…
Devrime yol açan fikirlerin filizlenmeye başladığı bir dönemde yazarın sosyal çevresini bu kesimlerden insanlar oluşturur. Çocukluğundan itibaren yazgısı olan sefil ve hoyrat gerçekliği daha güzel; daha insani bir hayata dönüştürme çabasındaki Gorki, Rus toplumunun devrim öncesindeki umutlarının cisimleşmiş halidir adeta.
MAKSİM GORKİ (1868-1936): Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan yazar, Nijni Novgorod’da doğdu. Edebiyatta sosyalist gerçekçi yaklaşımın öncüsü kabul edilir. Küçüklüğü Astrahan’da geçti. Beş yaşındayken babası ölüp; annesi yeniden evlenince Nijni Novgorod’a dönerek, orada anneanne ve dedesi tarafından büyütüldü. Dedesinin zoruyla sekiz yaşında çalışmaya başladı. İlk romanı Foma Gordeyev 1899’da, Rus devrimci hareketine adadığı Ana adlı romanı ise 1906’da yayımlandı. 1906’da Rusya’dan ayrılarak, yedi yıl boyunca siyasi sürgün yaşamı sürdü. 1921-28 yılları arasında İtalya’da yaşayan Gorki, 1929’da kesin olarak SSCB’ye döndü ve ölümüne dek orada yaşadı. Yazarın önemli yapıtları arasında; 1913-23 yılları arasında yayımladığı Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’den oluşan üçlemesiyle, Küçük Burjuvalar (1901), Tolstoy’dan Anılar (1919) ve Artamonovlar (1925) sayılabilir.
Sorunları parçalara ayırmaya, dünyayı bölümlemeye daha çok küçük yaşlardan alıştırılırız. Her ne kadar bu, karmaşık işler ve konularla daha kolay baş edebilmemizi sağlarsa da karşılığında görünmeyen, büyük bir bedel öderiz. Bundan böyle eylemlerimizin sonuçlarını göremez olur, daha ileri bir aşamayla bağlantısını kurma yeteneğimizi de yitiririz. Resmi, bir bütün halinde görme çabasına girdiğimizde ise zihnimizde parçaları yeniden bir araya getirmeye, tüm parçaları sıralayıp düzenlemeye çalışırız. Oysa bu boşuna bir çabadır, kırık bir aynanın parçalarını birleştirerek gerçek görüntüye ulaşamayız. Beşinci Disiplin’de sunulan araçlar ve düşünceler, dünyanın birbirinden ayrı, birbiriyle ilişkisi bulunmayan güçlerden yaratıldığı yolundaki yanılsamayı yıkmak içindir. Bu yanılsamadan vazgeçtiğimiz gün “öğrenen örgütler”i kurabiliriz. Bu tür örgütlenmelerde kişiler istedikleri sonuçlara ulaşabilmek için kapasitelerini sürekli genişletirler. Yeni ve coşkulu düşünme tarzları beslenir, kolektif özlemlere gem vurulmaz. İnsanlar, sürekli olarak nasıl birlikte öğrenilebileceğini öğrenirler. Fortune dergisinin bir sayısında denildiği gibi, “liderlik hakkındaki eski, yıpranmış düşüncelerinizi unutun. 1990’ların en başarılı şirketi, öğrenen örgüt olarak adlandırılan birşey olacaktır.” Rakiplerimizden daha hızlı öğrenme yeteneğine sahip olmamız, tek rekabet avantajımız olabilir. Dünya kendi içinde daha bağlantılı hale geldiği ve daha karmaşık ve dinamik özellikler iş dünyasında ağır bastığı sürece, çalışmak daha “öğrenmeci” olmalıdır. Beşinci Disiplin, her yöneticinin başucu kitabı olmaya adaydır.
Jack London’ın Issız Diyarı, yabanı, buz kalpli Kuzey Toprakları’ndaki hayatı konu edindiği ikinci romanı Beyaz Diş’tir. Vahşetin Çağrısı’na kendini bırakmış bir annenin yavrusu Beyaz Diş’in diyarıdır anlatılan. Onun hayranlık uyandırıcı zekâsı ve içgüdüleriyle kendini var edişinin ve “insan tanrılar”ın yaşamına geri dönüşünün enfes hikâyesi… JACK LONDON ya da doğduğunda kendisine verilen isimle John Griffith, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da dünyaya geldi. İlk teknesi Razzle Dazzle’la San Francisco Körfezi’nde maceralı bir hayata atıldı. Kaçak istiridye avladı, fok avlayan bir Japon gemisinde tayfalık yaptı, ABD’yi bir başına dolaştı. Yaşam tarzını değiştirmeye karar verip Oakland’a döndü, liseye başladı; sınavlarını dışarıdan vererek üniversiteye girdi. 1897’de altın aramak isteyen binlerce kişi gibi Jack London da Kanada’ya gitti ve bu yolculuk yazarlığının keşfi oldu. Bir yıl kaldığı Klondike hakkında, 1903’te yayımlanan Vahşetin Çağrısı ile 1906’da çıkan Beyaz Diş dahil çok sayıda öyküyü kaleme aldı. 22 Kasım 1916’da, geride bıraktığı 15 eseriyle, hayata gözlerini yumdu. İş Bankası Kültür Yayınları olarak Jack London’ın bütün eserlerini yayımlamayı, Beyaz Diş ile sürdürüyoruz.
Jack London (1876-1916): Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Çocukluğunu anne ve baba sevgisinden mahrum geçirdi. Babası tarafından terk edildikten sonra, California’daki Oakland’da, annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. On dokuz yaşına geldiğinde, dört yıllık ortaöğrenimini bir yılda tamamlayarak California Üniversitesi’ne girdi. Ancak öğrenimini yine yarım bıraktı. İlk kitabı Son of the Wolf (1900; Kurt Kanı) geniş bir okur kitlesine ulaştı. Ona kalıcı bir ün sağlayan yapıtı ise The Call of the Wild (1903; Vahşetin Çağrısı) oldu. Diğer önemli yapıtları arasında White Fang (1906; Beyaz Diş), Iron Heel (1907; Demir Ökçe) ve Burning Daylight (1910; Yanar Gün) sayılabilir. En kalıcı yapıtlarından biri olarak kabul edilen Martin Eden’ın (1909) yanı sıra iki otobiyografik romanı daha vardır: The Road (1907; Yol) ve John Barleycorn (1913). Kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Amerikalı yazarlardan biri olan London; 22 Kasım 1916’da ardında çok sayıda eser bırakarak hayata gözlerini yumdu.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. Bu kitapta sürgünden bir yıl önce yazdığı ve en tanınmış eserlerinden biri olan Beyaz Geceler’in yanı sıra hepsi 1848 yılına ait Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Noel Ağacı ve Nikâh, Haysiyetli Hırsız, Yufka Yürekli öyküleri de yer almaktadır.
Barış Zeren (1978): İ.Ü. Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede İktisat Tarihi Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi Slav Tarihi Bölümü’nde araştırmacı olarak bulundu. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü ve Fransa’da EHESS’te tarih doktorasını tamamladı. İngilizce ve Rusça’dan sosyal bilim, tarih ve edebiyat çevirileri yapıyor.
“Bil Bakalım Ne Zaman?” Harry Potter’dan Mona Lisa’ya, tenisin keşfinden dünyadaki en yaşlı ağacın tarihine varıncaya dek, eski ve yeni bir sürü eğlenceli bilgiyle çocukların genel kültürüne muazzam bir katkı sağlıyor.
Bu kitap bütün çocukların sorup da anne-babalarının her zaman cevap veremediği “Nasıl uyuruz?” “Çikolata nasıl yapılır?” “Nasıl doktor olunur” “Nasıl ayakta durulur?” gibi 200’den fazla soruya cevap veriyor, her bir soru-cevaba eşlik eden renkli resimler de bu öğretici kitabı daha da ilgi çekici kılıyor.
Seneca (MÖ 4’e doğru-MS 65): Devlet adamı ve filozofluğunun yanı sıra Roma tarihinin en önemli söylev ustalarından ve tragedya yazarlarından biridir. Babasının bir siyaset adamı ve hatip olarak yetiştirmek istediği Seneca, bir süre devlet işleriyle uğraştı ve sonunda kendisini en sevdiği işe, yani felsefeye adadı. Stoacı öğretileri içeren çok sayıda düşünce metni, mektup ve tragedya yazdı. Bilgeliğin Sarsılmazlığı Üzerine’de, bilge kabul ettiği Cato’nun yaşadıklarından yola çıkarak, bilgenin haksızlığa ya da hakarete uğramasının imkânsızlığını işler. De Vita Beata isimli eserinin devamı olduğu düşünülen İnziva Üzerine’de ise Stoacı örneklerle bilgenin kendi içine çekilme ve temaşa etme mecburiyetini ortaya koyar. Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine Türkçede ilk kez okurla buluşuyor.
C. Cengiz Çevik (1983): İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda lisans, yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi için Sextus Empiricus dışında Bacon, Horatius, Seneca, Cicero, Copernicus ve Luther’den birçok eser çevirdi. Temel akademik çalışma alanı olan Antikçağ’da siyaset ve felsefe ilişkisi başta olmak üzere farklı konularda çeviri ve telif eserleri üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine ve İnziva Üzerine
Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine
De Constantia Sapientis ya da Türkçesiyle “Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine” adlı eserin tam yazılma tarihini değilse de hangi zaman diliminde yazıldığını, metnin içindeki tarihsel göndermeler üzerinden kestirmek mümkündür. Örneğin 18.1’de Caligula’nın öldürülmesinden bahsedildiğine göre, eser kesinlikle ölüm tarihi olan 41 yılından sonra yazılmıştır…