Beyaz Diş– Kısaltılmış Metin
Kuzey Amerika’nın yaban topraklarında harika hayvanlar yaşar. Kurtlar sürüler hâlinde gezer, birbirinden güzel kuşlar her mevsim yeni yavrular yetiştirir, kunduzlar nehirlerde barajlar kurar, vaşaklar av peşinde koşar… Ancak bu yabanıl topraklarda yaşam çok zorludur. Kışlar çok uzun sürer ve her yeri kaplayan kar aylarca kalkmaz. Bahar gelip doğa canlanmaya başladığında bile hiçbir şey kolaylaşmaz, yiyecek bulmak ve daha da önemlisi birilerine av olmamak için güçlü ve akıllı olmak gerekir.
Doğanın tüm güçleriyle hüküm sürdüğü bu topraklarda bir kurt yavrusu dünyaya gelir. Aslında diğer kurt yavrularından pek bir farkı yoktur, sadece güçlü ve akıllı olanların hayatta kaldığı bir ortamda şansın da yardımıyla yaşar. Ancak insanlarla karşılaştıktan sonra her şey değişir, bu noktadan sonra doğanın ona verdiği yetenekler kendisini kurtarmasına yeterli olmayacaktır. İnsanların yaptığı şeyler, en değerli yeteneğinin yani uyum sağlama becerisinin bile anlamını yitirmesine yol açar. Artık yaşam neredeyse akıl dışı bir maceradır.
Jack London
(1876-1916)
Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Çocukluğunu anne ve baba sevgisinden mahrum geçirdi. Babası tarafından terk edildikten sonra California’daki Oakland’da, annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. On dokuz yaşına geldiğinde, dört yıllık ortaöğrenimini bir yılda tamamlayarak California Üniversitesi’ne girdi. Ancak öğrenimini yine yarım bıraktı.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. Bu kitapta sürgünden bir yıl önce yazdığı ve en tanınmış eserlerinden biri olan Beyaz Geceler’in yanı sıra hepsi 1848 yılına ait Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Noel Ağacı ve Nikâh, Haysiyetli Hırsız, Yufka Yürekli öyküleri de yer almaktadır.
Barış Zeren (1978): İ.Ü. Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede İktisat Tarihi Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi Slav Tarihi Bölümü’nde araştırmacı olarak bulundu. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü ve Fransa’da EHESS’te tarih doktorasını tamamladı. İngilizce ve Rusça’dan sosyal bilim, tarih ve edebiyat çevirileri yapıyor.
“Bil Bakalım Ne Zaman?” Harry Potter’dan Mona Lisa’ya, tenisin keşfinden dünyadaki en yaşlı ağacın tarihine varıncaya dek, eski ve yeni bir sürü eğlenceli bilgiyle çocukların genel kültürüne muazzam bir katkı sağlıyor.
Bu kitap bütün çocukların sorup da anne-babalarının her zaman cevap veremediği “Nasıl uyuruz?” “Çikolata nasıl yapılır?” “Nasıl doktor olunur” “Nasıl ayakta durulur?” gibi 200’den fazla soruya cevap veriyor, her bir soru-cevaba eşlik eden renkli resimler de bu öğretici kitabı daha da ilgi çekici kılıyor.
Seneca (MÖ 4’e doğru-MS 65): Devlet adamı ve filozofluğunun yanı sıra Roma tarihinin en önemli söylev ustalarından ve tragedya yazarlarından biridir. Babasının bir siyaset adamı ve hatip olarak yetiştirmek istediği Seneca, bir süre devlet işleriyle uğraştı ve sonunda kendisini en sevdiği işe, yani felsefeye adadı. Stoacı öğretileri içeren çok sayıda düşünce metni, mektup ve tragedya yazdı. Bilgeliğin Sarsılmazlığı Üzerine’de, bilge kabul ettiği Cato’nun yaşadıklarından yola çıkarak, bilgenin haksızlığa ya da hakarete uğramasının imkânsızlığını işler. De Vita Beata isimli eserinin devamı olduğu düşünülen İnziva Üzerine’de ise Stoacı örneklerle bilgenin kendi içine çekilme ve temaşa etme mecburiyetini ortaya koyar. Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine Türkçede ilk kez okurla buluşuyor.
C. Cengiz Çevik (1983): İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda lisans, yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi için Sextus Empiricus dışında Bacon, Horatius, Seneca, Cicero, Copernicus ve Luther’den birçok eser çevirdi. Temel akademik çalışma alanı olan Antikçağ’da siyaset ve felsefe ilişkisi başta olmak üzere farklı konularda çeviri ve telif eserleri üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine ve İnziva Üzerine
Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine
De Constantia Sapientis ya da Türkçesiyle “Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine” adlı eserin tam yazılma tarihini değilse de hangi zaman diliminde yazıldığını, metnin içindeki tarihsel göndermeler üzerinden kestirmek mümkündür. Örneğin 18.1’de Caligula’nın öldürülmesinden bahsedildiğine göre, eser kesinlikle ölüm tarihi olan 41 yılından sonra yazılmıştır…
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi?
Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!
Stefan Zweig 20 Ekim 1881’de Viyana’da doğdu. 1920-1928 yılları arasında yazdığı Üç Büyük Usta, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Kendileriyle Savaşanlar büyük ses getirdi. Hayatı boyunca her tür resmi ödülü reddeden Zweig 1940 yılında bir konferans için Güney Amerika’ya gitti ve hayatını orada sürdürdü. Zweig, 23 Şubat 1942 yılında ikinci eşi Lotte ile birlikte, savaşın neden olduğu derin bir umutsuzluk duygusuyla, yarattığı birçok roman kahramanı gibi ölümü seçti.
Atina’nın zengin adamlarından birinin kızı, babasının seçtiği delikanlıyla evlenmeyi reddeder. Babası kızını ikna etmek için Atina Dükü’nden yardım ister. Dük ciddiyetle bu konuyla ilgilense de, aslında aklında sadece birkaç gün içinde yapılacak düğünü vardır. Atina’da herkes bu düğün için çalışmaktadır. Hatta amatör bir tiyatro kumpanyası da düğünde gösteri yapmak için hazırlanmaktadır. Kentte bunlar olurken, ormanda ortalık birden gerginleşir. Periler Kralı ile Kraliçesi büyük bir kavga ederler. Bu olayın ardından yapılan birkaç muzip sihir kaosa yol açacaktır.
Dünyanın en çok sahnelenen oyunlarından biri olan Bir Yaz Gecesi Rüyası pek çok kez filmi yapılmış eğlenceli bir eserdir.
Bir Çöküşün Öyküsü
Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.
Stefan Zweig (1881-1942): Roman, şiir, öykü, deneme ve oyun gibi farklı türlerde yetkin ürünler veren yazar, Viyana’da doğdu. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1913’te Salzburg’a yerleşti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden bu kentten ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. 1942’de karısıyla birlikte intihar etti. Önemli denemeleri arasında Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi konu aldığı Drei Meister (1920; Üç Büyük Usta); Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’yi incelediği Der Kampf mit dem Dämon (1925; Kendileriyle Savaşanlar) ile Casanova, Stendhal ve Tolstoy’la ilgili Drei Dichter ihres Lebens (1928; Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar) sayılabilir. Yazara ün kazandıran bir başka yapıtı Sternstunden der Menschheit’tır (1928; Yıldızın Parladığı Anlar). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnellikten çok sezgiye dayanan biyografilerini yazmıştır. Çok sayıda yapıtı arasında Verwirrung der Gefühle (1925; Karmaşık Duygular) adlı bir öykü kitabıyla Ungeduld des Herzens (1938; Sabırsız Yürek) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur.
Bir Delinin Anı Defteri Palto-Burun -Petersburg Öyküleri ve Fayton-
Nikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852): Ukrayna’da, orta halli toprak sahibi bir ailede dünyaya geldi. Çocukluğunu etkileyen köy yaşamı ve Kazak gelenekleri eserlerine yansıdı, Ukrayna halk kültürünün ögeleriyle işlenmiş öyküler yazdı. Mizah anlayışı, gerçekçi tutumu ve canlı anlatımıyla Rus edebiyatında önemli bir yeniliğin öncüsü oldu. Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları ve Mirgorod Öyküleri’nde mizahın yanı sıra, yaşam karşısında karamsarlık ve dünyanın kötülüğü üzerine düşüncelerini ortaya koydu. Petersburg Öyküleri yazarın öykülerinin ikinci halkasını oluşturmaktadır.
Bak! Yengece bak! Kabuğu da yok!
Yan yan koşuyor deniz kıyısında!
Tek başına yaşayan küçük yengeç kendine parlak bir deniz kabuğu bulup içine taşınınca, onu mor bir kabarcığa benzeyen denizgülü ve hassas tüplü kurtla paylaşmak istemez.
Kayalarla çevrili küçük su birikintisinde sen de Yengeç, Kabarcık ve Fırça’ya katıl; deniz, kabuklar ve arkadaşlıkla ilgili bu cıvıl cıvıl öyküde yerini al.
Dizeler de en az resimler kadar göz alıcı!
Işıl ışıl denizin kıyısında aynı kabuğu evleri olarak paylaşan arkadaşlar, bu kitapta çocuklara dayanışmanın ve dostluğun değerini anlatıyor.
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.
Stefan Zweig (1881-1942): Viyana’da varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zweig, yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden Avusturya’dan ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. Satranç, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Olağanüstü Bir Gece, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat gibi unutulmaz novellaları ona büyük bir ün kazandırdı. Novella, öykü, deneme, biyografi ve oyun gibi farklı türlerde çok sayıda yetkin ürün verdi. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu ilgi onu derin karakter incelemelerine götürdü. Önemli denemeleri arasında Üç Büyük Usta (1920); Kendileriyle Savaşanlar (1925) ve Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar (1928) sayılabilir. Sabırsız Yürek (1938) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur. Yazara büyük ün kazandıran bir başka yapıtı İnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar’dır (1928). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnellikten çok sezgiye dayanan biyografilerini yazmıştır. Avrupa’nın Hitler’e köle olduğunu görerek umutsuzluğa kapılan Zweig, 1942’de eşiyle birlikte intihar etti.