Yaşam ve ölüm arasındaki çizgi bazen çok incelebilir. Bu çizgide yaşanan hayatlar vardır. Can yıkıcı hayatlar. Emek emek büyütülen sevgiler vardır. Cesaret olmadan tek adım atılamayacak tehlikelerin içine sokar insanı. Acıya beklenmedik faturalar çıkarır. En umulmadık anda, renkler değişir. Küçücük bir yaşamın ardında kalan, insanın kendisinden büyütüp sevdiği, korumaya yazgılı olduğu bağlılıklar vardır.
Burçak Çerezcioğlu, 16 yaşında lösemiden öldüğünde, cesareti, sevgiyi ve yaşamı tanıyordu. Bu kitapta, kısa bir yaşamın kederini, güzelliğini, acısını, bir savaşı okuyacaksınız. Ne yazık ki kurmaca olmayan bir hayatın öyküsünü. Bir babaya, bu dizeleri yazdırmış bir hayatın.
Sabahları
Hasta uyanmanı istiyorum
Hastaysan eğer
Yaşıyorsun demektir.
Mecburiyet
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür…
Stefan Zweig (1881-1942): Viyana’da varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zweig, yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden Avusturya’dan ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. Satranç, Amok Koşucusu, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, Olağanüstü Bir Gece gibi unutulmaz novellaları ona büyük bir ün kazandırdı. Roman, şiir, öykü, deneme, biyografi ve oyun gibi farklı türlerde çok sayıda yetkin ürün verdi. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu ilgi onu derin karakter incelemelerine götürdü. Önemli denemeleri arasında Üç Büyük Usta (1920); Kendileriyle Savaşanlar (1925) ve Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar (1928) sayılabilir. Ungeduld des Herzens (1938; Sabırsız Yürek) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur. Yazara ün kazandıran bir başka yapıtı Sternstunden der Menschheit’tır (1928; Yıldızın Parladığı Anlar). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnellikten çok sezgiye dayanan biyografilerini kaleme aldı. Avrupa’nın Hitler’e köle olduğunu görerek umutsuzluğa kapılan Zweig, 1942’de ikinci eşiyle birlikte intihar etti.
Meczup
Halil Cibran, gençlik döneminin ürünü ve sonraki yapıtlarının habercisi olan Meczup’ta, toplum önünde büründüğü maskelerden kurtulup gerçek benliğini kucaklamayı başaran insanoğlunu anlatır. Kendini her türlü yüzeysellikten arındırıp hakikatin peşine düşen, bu arayışın sonunda varış noktası yalnızlık ve özgürlük olan kişi, toplumun gözünde meczuptur.
Cibran’ın kötülük, ikiyüzlülük, adaletsizlik, konformizm ve tamahkârlık karşısındaki eleştirel tutumu; bu dünyayla, burada sürdürdüğü varoluşla, yaşadığı zamanla uzlaşamayan bir meczubun bakış açısından kaleme alınmış bu mesellerdeki keskin ironide ifadesini bulur.
HALİL CİBRAN (1883-1931): Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran, ilköğrenimini Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti. 1898’de Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada mükemmel düzeyde Arapça öğrendi. 1903’te Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el-Muhacir’de deneme türündeki ilk edebi ürünlerini yayımladı. Resim bilgisini geliştirmek amacıyla 1908-1910 yılları arasında Paris’te yaşadı. 1912’de New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı. ABD’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü. Cibran’ın aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.
Medea (Latince-Türkçe)
Seneca (İÖ 4-İS 65): Dilimize de çevrilmiş olan Tanrısal Öngörü ve Ruh Dinginliği Üstüne’nin de gösterdiği gibi çağının en önemli söylev ustalarından biri ve Antik Yunan tiyatrosunun öncü temalarını, kendi damgasını vurarak Shakespeare ve Hölderlin’e ulaştıran bir tragedya şairidir. Medea ise, çevirmeninin de vurgusuyla “antikçağ aşkının kara çığlığı”, “aşk ve ihanet üzerine bir başyapıttır.”
Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı öğretim üyesidir. Cicero’dan Dostluk Üzerine, Seneca’dan Tanrısal Öngörü gibi Latin edebiyatından çevirileri, Antikçağ’da Doğan Bir Eğitim Sistemi – Roma’da Rhetorica Eğitimi (1995) ve Roma’nın Gizem Dinleri (2001) adlı telif yapıtları bulunmaktadır.
Medea
Euripides (MÖ y.484-406) Atina’nın yetiştirdiği üç büyük tragedya şairi arasında günümüze ulaşan en çok sayıda esere sahip sanatçı olarak özel bir yere sahiptir. Bu durum, şenliklerde Aiskhylos ve Sophokles kadar birincilik ödülü kazanmamış olsa da halk arasında daha çok beğenilen bir şair olmasına bağlanır. Euripides’in oyun kahramanları insana özgü zayıflık ve kusurları taşırlar, yaşadıkları tragedyalar da bu kusurları ile vazgeçemedikleri tutkularından kaynaklanır. İlk kez MÖ 431 yılında sahnelenen ve Dionysos şenliklerinde üçüncülük kazanan bu oyunu en bilinen ve en çok sahnelenen Euripides oyunlarından biri kılan, başkahraman Medea’nın, intikamının şaşırtıcılığı ve nihilist karakteri ile tragedyanın diğer trajik kadın kahramanları arasından görkemli bir şekilde sıyrılmış olmasıdır.
Ari Çokona (1957): İstanbul’un Fener semtinde doğdu. İTÜ’den Kimya Yüksek Mühendisi olarak mezun olduktan sonra bir süre boya sanayiinde çalıştı. Halen özel bir lisede kimya öğretmenidir. Antik ve çağdaş Yunancadan Türkçeye edebiyat, tarih ve felsefe çevirileri yapmaktadır. Ayrıca İstanbul ve Anadolu Rumlarının tarih ve edebiyatına ilişkin çalışmalar yürütmekte, kitaplar yazmaktadır. Türkiye ve Yunanistan’daki çeşitli edebiyat dergilerinde makale, şiir ve öyküleri yayımlanmıştır.
Merak”, edebiyat, kültür, din ve siyaset tarihinde, Dante’nin rehberliğinde çıkılan baş döndürücü bir yolculuk.
Kitapların, kütüphanelerin, okumanın tarihi ve büyüsü üzerine unutulmaz kitapların yazarı Alberto Manguel, “Merak”ta Dante’yi ve İlahi Komedya’sını rehber edi-nip merak kavramının ve kendi merakının peşine düşüyor. Bu okuma ve yorumlama serüveni boyunca, “Dil nedir?”, “Hakikat nedir?”, “Hayvan nedir?” gibi on yedi soru sorduğu on yedi bölümde adaletsizlikten ekolojiye, paradan ölüme pek çok konuya, Odysseia’dan kutsal metinlere, “Don Quijote”den “Alice Harikalar Diyarında”ya pek çok kitaba uğruyor ve merakın “daha fazla soru sorma iştahıyla ve başkalarıyla sohbet etme zevkiyle ödüllendirildiğini” gösteriyor.
Manguel’i okumak, bilge, kozmopolit bir dostla şehirde bir gezintiye çıkmaya ya da beraber telaşsız bir yemek yemeye benziyor… The Economist
Mimarlık tarihinde 20. yüzyıla damgasını vuran büyük ustalardan mimar ve şehirci Le Corbusier, çok ilginç bir yazardı aynı zamanda. Bu kitap, bu çok önemli yaratıcı ve düşünürün heyecan verici dünyasının kapılarını Türk okurlarına ilk kez açıyor.