Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savaş ve Barış, Diriliş’in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara da verdi. Bu dönemde yazdığı roman ve öykülerinde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurguyla ele aldı. Tolstoy’un yarı otobiyografik denebilecek üçlemesinin (Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik) son kitabı olan Gençlik, ilk kez 1857 yılında Sovremennik dergisinde yayımlandı. Tolstoy son kitapta kahramanının üniversiteyle, farklı bir sosyal çevreyle, aşkla tanışmasını, gittikçe genişleyen ufkunu, ilk iki kitaptaki gibi son derece samimi, etkili bir dille anlatır. Gençlik, Tolstoy’u çağdaşlarından ayıran gözlem gücünün ve artık yazarın alâmetifarikası haline gelen sade, çarpıcı üslubunun öne çıktığı ilk eserlerden biridir.
Ayşe Hacıhasanoğlu (1952): DTCF Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Bir süre SSCB Büyükelçiliği Basın Bürosu’nda çevirmen olarak çalıştı. Edebiyat ve sosyal bilimler alanında çeviriler yaptı. Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Bagirov eserlerini Türkçeye kazandırdığı yazarlar arasında yer almaktadır.
Émile Zola (1840-1902): Natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden olan yazar, romanları için gerekli yaşam deneyimini zorluklar içinde geçen gençlik yıllarında kazandı. 1864’de ilk öykü kitabı Ninon’a Öyküler yayımlandı. 1865’de kendi yaşamından izler taşıyan Claude’un İtirafları çıktı. Zola, romancının olayları bir izleyici gibi kaydetmekle yetinmemesi, kişileri ve tutkularını bir dizi deneyden geçirirken, duygusal ve toplumsal olguları bir kimyacı gibi işlemesi gerektiğini savundu. l867’de yayımlanan Thérèse Raquin’den başlayarak tüm romanlarını aynı görüşle yazdı. Meyhane (1877), Nana (1880), Yaşama Sevinci (1884), Germinal (1885) ve Toprak (1887) en tanınmış romanları arasında yer alır. Kuzey Fransa’da uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin grevini konu alan Germinal sadece Zola’nın değil, Fransız edebiyatının da en değerli eserleri arasında sayılmaktadır.
Bertan Onaran (1937 – 2016):Haydarpaşa Lisesi’ni, İÜ Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. İlk çevirilerini 1963 yılında yayımladı. 1964’te Memet Fuat’la tanıştı; eserlerini çevirdiği yazarlar arasına Gide, Sartre, Camus, Mayakovski katıldı. Ardından Saint-Exupery, Marguerite Duras, Albertine Sarrazin, Gilles Martinet’den çeviriler yaptı. Cervantes’in başyapıtı Don Quijote’yi ilk kez tam metin olarak çevirdi. Wilhelm Reich’ın bütün kitaplarını Türkçeleştirdi. André Malraux, Émile Zola, Stendhal, Panait Istrati, Eugène Ionesco, Alain Robe Grillet, Nathalie Sarraute’dan çeviriler yapan Bertan Onaran’ın 1972’de Beauvoir’dan aktardığı Konuk Kız’a TDK çeviri ödülü verildi.
Gezgin
Cibran ölümünden sonra yayımlanan Gezgin’de insana özgü duyguları, yanılgıları ve duraksamaları çözümlerken, tıpkı bir yol kavşağındaki tesadüfi karşılaşmalar gibi, her gün yaşadığımız sıradan olaylardan yola çıkar. Hayatın dünyevi yanlarından yüzyılların bilgeliğini damıtır. Sevgi, dostluk, ahlak, mutluluk, hüzün, güzellik, haz, emek, din, ölüm ve diğer temel meseleler üzerine kafa yoran bütün insanların ortak zenginliği olan ezeli ve ebedi bir bilgeliktir bu.
Ancak Cibran’ın mutlu, doğru ve tatminli bir yaşam sürmek için herhangi bir reçetesi ya da formülü yoktur. Ona göre bunun yolu insanın kendini arayışından geçer.
Halil Cibran(1883-1931): Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran, ilköğrenimini Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti. 1898’de Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada mükemmel Arapça öğrendi. 1903’te Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el-Muhacir’de deneme türündeki ilk edebi ürünlerini yayımladı. Resim bilgisini geliştirmek amacıyla 1908 1910 yılları arasında Paris’te yaşadı. 1912’de New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı. ABD’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü. Cibran’ın aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.
Yaşam sevgisi, yiğitlik, aşk gibi konuların işlendiği bu destan, diğer destanlar gibi insanoğlunun ölümsüzlük arayışının kanıtlarından biridir. Sait Maden’in Batı kaynaklarından çevirdiği Gılgamış Destanı’nın, Yunan destanı İlyada’dan, Hint destanı Mahabharata’dan beş bin yıl öncesinde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Gılgamış Destanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü, ilk başyapıtıdır.
Sait Maden (1931-2013): Şair, çevirmen, fotoğrafçı, ressam ve grafik tasarımcısı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunudur. Kitap ve dergi kapağı, tiyatro dekoru, sinema afişi tasarımlarının yanında, logo, ambalaj ve etiket tasarımlarıyla da bilinir. Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra kendi atölyesini kurdu. Grafik Sanatçıları Derneği’nin kurucularındandır. 1950 yılında Varlık dergisinin düzenlediği çeviri yarışmasından Baudelaire’den yaptığı “Moesta et Errabunda”çevirisiyle birinci oldu. Lorca, Neruda, Aragon, Paz, Mayakovski, Eluard, Saint-John Perse’nin şiirlerini Türkçeye kazandırdı. 1996’da Çekirdek Yayınları’nı kurdu. Maden’in tüm çalışmalarında, birbirini tamamlayan iki ayrı ilham kaynağının, edebiyat ve grafik sanatının izleri sürülebilir.
Babası yiyecek aramaya gittiğinde, Gofret evde oturup onu beklerdi. Babası onun güvenliğine çok önem veriyordu. Ancak bir sabah, evden ayrılırken çok önemli bir şey unuttu. Gofret de unuttuğu şeyi söylemek için babasının peşinden koşmaya başladı. Acaba bu heyecanlı macera nasıl sona erecek?
Bu hareketli ve eğlenceli masal miniklere aile sevgisinin önemini öğretiyor.
Süleyman’ın tapınağından çıkan, Yahudilerin kutsal emaneti yedi kollu şamdanın 455 yılında Roma’yı yağmalayan Vandalların eline geçmesi, kentin Yahudi cemaatinde şok etkisi yaratır. Cemaatin yaşlıları, olan biteni gelecek kuşaklara aktarması için o sırada yedi yaşında olan Benjamin’i de yanlarına alarak kutsal Menora’yı denizaşırı yolculuğuna uğurlarlar. Seksen yıl sonra aynı Benjamin, şamdanı Yahudilere geri vermesi için İmparator İustinianos’a yalvarmak üzere Bizans’a gider. İustinianos’un Kudüs’teki bir Hıristiyan kilisesine gönderdiği şamdan, orada kaybolmuştur. Ancak Zweig Gömülü Şamdan’da söylenceye bir gün yeniden kavuşma umudu barındıran bir final atfeder.
Stefan Zweig (1881-1942): Roman, şiir, öykü, deneme ve oyun gibi farklı türlerde yetkin ürünler veren yazar, Viyana’da doğdu. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1913’te Salzburg’a yerleşti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden bu kentten ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. 1942’de karısıyla birlikte intihar etti. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu ilgi onu derin karakter incelemelerine götürmüştü. Önemli denemeleri arasında Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi konu aldığı Drei Meister (1920; Üç Büyük Usta);
Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’yi incelediği Der Kampf mit dem Dämon (1925; Kendileriyle Savaşanlar) ile Casanova, Stendhal ve Tolstoy’la ilgili Drei Dichter ihres Lebens (1928; Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar) sayılabilir. Yazara ün kazandıran bir başka yapıtı Sternstunden der Menschheit’tır (1928; Yıldızın Parladığı Anlar). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnellikten çok sezgiye dayanan biyografilerini yazmıştır. Çok sayıda yapıtı arasında Verwirrung der Gefühle (1925; Karmaşık Duygular) adlı bir öykü kitabıyla Ungeduld des Herzens (1938; Sabırsız Yürek) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur.
Gulliver’in Gezileri
Jonathan Swift (1667–1745): “Kitapların Savaşı”ndan “Alçakgönüllü Bir Öneri”ye tüm çağların en önemli yergi ustalarından biri ve tek romanı Gulliver’in Gezileri’yle (1726) ölümsüzleşmiş bir 17. yüzyıl sonu – 18.yüzyıl başı yazarıdır. Gulliver’in ilk iki bölümünde, “Cüceler” ve “Devler” ülkelerine gezilerindeki hayalgücüyle hemen her yaştan okura ulaşan Swift, insanlığa ilişkin gözlemleriniyse, kitabının dördüncü bölümü olan “Tekboynuzlar Ülkesine Yolculuk”ta alabildiğine keskinleştirilmiştir.
İrfan Şahinbaş; Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nun önde gelen İngilizce çevirmenlerindendir. Uzun yıllar İ.Ü.İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görev yapan Şahinbaş, Swift’in yanı sıra, Platon, Shakespeare ve Hawthorne çevirileriyle de tanınmıştır.
Jonathan Swift (1667-1745)
Swift’in eserleri, özellikle Gulliver’in Gezileri hayatı ile yakından ilgilidir. Onun için hayatının çeşitli aşamalarını incelemek, ne gibi etkiler altında kaldığını; bunların, huyu ve hayat görüşü üzerinde ne gibi tepkilere yol açtığını belirtmek gerekir.
Swift, İngiliz kökenli olmakla beraber İrlanda’da, Dublin’de doğmuştur (30 KAsım 1667). “İrlanda’da doğmuş olmam benim için büyük bir felaket olmuştur; bu bana kaderin oynadığı kötü bir oyundur” der. Gerçekten, o zamanlar, İngiltere ile İrlanda’nın ilişkileri eşit haklar üzerine kurulmuş olmadığı gibi, İngilizlere göre İrlandalılar yarı uygar bir ulus, İrlanda ise yönetilmeye muhtaç bir memleket idi.
Swift’in umduğu mevkilere ulaşamaması ne dereceye kadar İrlanda’da doğmuş olmasından ileri gelmiştir, pek belli değildir. Ama o, başarısızlıklarının sebepleri arasında bu olaya büyük yer vermiştir.
Gulliver’in Gezileri – Kısaltılmış Metin
Doktor Gulliver dürüst, kendi hâlinde bir adamdır ve ailesiyle sakin bir yaşam sürmekten başka bir isteği yoktur. Ancak geçim şartlarının zorluğu, onu gemilerde çalışmaya yöneltir. Gulliver denizaşırı seferler yapan gemilerde doktorluk yaparak dünyayı dolaşır. Günün birinde korkunç bir fırtına gemisini batırır; Gulliver de kendini, her şeyin minicik olduğu tuhaf bir ülkede bulur. Lilliput adındaki bu ülkenin yerlileri bir dev olduğunu düşünerek onu esir alırlar. Bu ülkeden canını zor kurtaran Gulliver’in ikinci gezisi ise daha tuhaf bir yere, devler ülkesine olacaktır.
Edebiyat tarihinin en ilginç maceralarını sayarsak, Gulliver’in Gezileri ilk sıralarda yer alacaktır. Her sayfasında bizi şaşırtan, ne kadar tuhaf olursa olsun gerçeklik duygumuzu zedelemeyen bu eser, yüzyıllar sonra bile yeni yazılmış gibi heyecan vericidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim 100 Temel Eser listesinde yer alan bu kitapta Gulliver’in I. ve II. seyahatleri yer almaktadır.
Jonathan Swift
1667-1745
Swift’in eserleri, özellikle Gulliver’in Gezileri, hayatı ile yakından ilgilidir. Onun için hayatınınçeşitli evrelerini incelemek, ne gibi etkiler altında kaldığını, bunların, huyu ve hayat görüşü üzerinde ne gibi etkileri olduğunu belirtmek gerektir.
Swift, İngiliz kökünden olmakla beraber İrlanda’da, Dublin’de doğmuştur (30 Kasım 1667). “İrlanda’da doğmuş olmam benim için büyük bir felaket olmuştur; bu, bana, kaderin oynadığı kötü bir oyundur,” der. Gerçekten, o zamanlar, İngiltere ile İrlanda’nın münasebetleri eşit haklar üzerine kurulmuş olmadığı gibi, İngilizlere göre, İrlandalılar yarı medeni bir ulus, İrlanda ise idare edilmeye muhtaç bir ülkeydi.
Swift’in amaçladığı mevkilere ulaşamaması ne dereceye kadar İrlanda’da doğmuş olmasından ileri gelmiştir, pek belli değildir. Ama o, başarısızlıklarının sebepleri arasında bu olaya büyük yer vermiştir.
Babası, Swift doğmadan yedi ay önce ölmüş; çok dar geliri olan annesi de, çocuğunu amcasına bırakarak, İngiltere’ye akrabaları ile oturmaya gitmiştir. Böylece Swift çocukluğunu bir yetim gibi geçirmiştir. Hâli vakti yerinde ve çok iyi bir adam olan amcası onu İrlanda’nın en iyi okuluna göndermiş, sonra Dublim Üniversitesi’nde okutmuştur. Swift, üniversite programındaki derslerini ihmal etmiş ve bütün dikkatini tarih ve şiire vermiştir. Doğal olarak da, sınavlarda başarı kazanamamıştır. Birkaç mantıkçı hakkında sual soran mümeyyizlere: “Ben onları okumadan daha iyi muhakeme edebilirim,” cevabını vermiştir ki bu da zorla ancak orta derece bir diploma almasına sebep olmuştur.