Elif’in okulunda yıl sonu gösterisi düzenlenecek. Dünyanın farklı yörelerinden yemekler hazırlanacak, eğlenceli oyunlar oynanacak. Elif’in sınıfı “Pamuk Prenses” gösterisini sunacak. Acaba Pamuk Prenses kim olacak? Elif mi, Arzu mu, Gülçin mi? Gösteri hazırlıkları çok heyecanlı. Sonunda bütün çocuklar masal gibi bir yıl sonu gösterisi sunacak. Pamuk Prenses konusunda ise harika bir çözüme varılacak…
Emile
Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): Aydınlanma döneminin en önemli romantik düşünürüdür. 1750’de yazdığı Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev adlı kitapçığı Dijon Akademisi tarafından ödüllendirildi. Beş yıl sonra yazdığı İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı ile yine dikkatleri üzerine çekti. Toplum Sözleşmesi yayınlandığı günden bu yana toplumsal yaşama dair temel eserlerden biri sayılmaktadır. Rousseau, ana babaların çocuklara karşı olan görevlerini anlattığı Emile’de sadece çocuk eğitimini ele almakla kalmamış, yaşadığı dönemin sosyal, siyasal ve dinsel kurumlarının da çarpıcı bir eleştirisini yapmıştır.
Yaşar Avunç (1927): İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Fransız ve Roman Filolojisi bölümünü bitirdi. 1952-1954 yılları arasında Sarre (Saarland) Üniversitesi Avrupa Enstitüsü’nde eğitim gördü. Bankacılık yaptığı sırada şube müdürlüğünden yönetim kurulu üyeliğine kadar çeşitli kademelerde görev aldı. Bir süre Türk Fransız Kültür Derneği başkanlığını yürüttü. Arasında H. Bergson, M. Tournier, H. de Balzac, J. Genet, A. de Saint-Exupéry, J.J.Rousseau’nun da bulunduğu pek çok Fransız yazar ve düşünürden otuzun üstünde eseri Türkçeye çevirdi. Çeviri Derneği 2008 Onur Ödülü’nü kazandı.
En Güzeli Benim Evim Işıl Işıl Bir Uyku Masalı…
Çocuklar doğayı, mevsimleri ve yuva kavramını öğreniyor.
İlkbahar geldi ve Minik Tilki ormandaki arkadaşlarını ziyaret ediyor. Herkes bahar temizliği telaşında. Kimileri yeni yuva yapıyor, kimileri ise eski yuvalarını temizleyip yeniliyor. Acaba Minik Tilki ile babası yeni yuvalarını nereye yapacaklar?
Işıl ışıl bir uyku masalı… Bu kitapla çocuklar doğayı, mevsimleri ve yuva kavramını öğreniyor.
“İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda…”
Yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken, Ermiş’ten geride bıraktığı halka hitap etmesi istenir. Kent halkı ona aşk, evlilik, suç, ölüm, güzellik ve daha pek çok konuda sorular yöneltir. Aldıkları karşılık, hoşgörü ve sevginin biçimlendirdiği bir insan yaşamı üzerine hazine değerindeki öğütlerdir. Haklıyla haksızın, suçluyla suçsuzun, dimdik ayakta duranla düşmüşün aslında aynı insan olduğu bir yaşamdır bu…
Halil Cibran (1883-1931): Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran, ilköğrenimini Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti. 1898’de Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada mükemmel düzeyde Arapça öğrendi. 1903’te Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el-Muhacir’de deneme türündeki ilk edebi ürünlerini yayımladı. Resim bilgisini geliştirmek amacıyla 1908-1910 yılları arasında Paris’te yaşadı. 1912’de New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı. ABD’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü. Cibran’ın aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.
Ermişin Bahçesi
Cibran’ın en sevilen yapıtı Ermiş’in devamı olan Ermişin Bahçesi, yazarın ölümünden sonra, 1933’te yayımlandı. Ermiş’in sonunda on iki yılını geçirdiği Orphalese kentinden ayrılarak denize açılan El Mustafa, doğduğu adaya, annesiyle babasının ebedi uykularına daldıkları bahçeye döner. Uzun bir aradan sonra müritleriyle yeniden bir araya gelmiştir. Onlara ayrılıktan, yalnızlıktan, zamandan, insanla insanı, insanla doğayı birleştiren bağlardan söz eder. Sözlerinde mutlu ve aydınlık bir hayatın sırları gizlidir yine.
Halil Cibran (1883-1931): Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran, ilköğrenimini Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti. 1898’de Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada mükemmel düzeyde Arapça öğrendi. 1903’te Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el- Muhacir’de deneme türündeki ilk edebi ürünlerini yayımladı. Resim bilgisini geliştirmek amacıyla 1908-1910 yılları arasında Paris’te yaşadı. 1912’de New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı.
ABD’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü. Cibran’ın aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.
Erzurum Yolculuğu 1828’de sürgündeki asker arkadaşlarını görmek üzere Kafkasya’ya giden Puşkin, hepsinin Osmanlılar üzerine düzenlenen sefere katıldığını öğrenir.
Az bilinen diyarları görmek ve bir savaşa tanık olmak için, sivil olarak orduya katılır. Yolculuk boyunca eskizler çizer ve bir kısmını dönüşünde yayımlayacağı notlar tutar.Ancak notlarını kısmen yayımladığında eleştirilir. Oysa her zamanki objektifliğiyle ve insancıllığıyla tanık olduklarını, gördüğü yerleri ve tanıdığı insanları anlatmaktır:Erzurum Seraskeri Salih Paşa, Paşa’nın eşi, Rus orduları kumandanı General Paskeviç, yolda vurulmuş yatan genç Türk askeri, Tellak Hasan… Hepsi de Puşkin’in gözünde insan olarak hakkettikleri değeri bulur; övgü ya da yergi konusu olmazlar.Bu yalın yaklaşımın, kendi ülkesini yeterince yüceltmemekle eleştirilmesi üzerine Puşkin ölümünden bir yıl önce tüm notlarını yayımlar.Puşkin Nişanı sahibi Ataol Behramoğlu’nun notlarla zenginleştirilmiş ve elyazmasının yayımlanmamış bölümlerini de içeren çevirisi, 1829 Anadolusu’na eşsiz bir tanıklık…
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837) Moskova’da soylu bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Anne tarafından Orta Afrikalı’ydı. 11 yaşındayken Fransız edebiyatını neredeyse hatmetmiş ve ilk eserlerini vermeye başlamıştı. 14 yaşında saray okulundan mezun olduğunda, çoktan edebiyatçı olarak tanınmıştı. Liberal ve özgürlükçü akımlarda etkin roller oynadı. Ama asıl damgasını, Batı dillerinden aktararak yarattığı kelimelerle Rusça’ya vurdu. Edebiyat dilinin gelişmesine de büyük katkıda bulundu ve modern Rus edebiyatının temellerini attı. 1831’de Natalya Gonçarova ile evlenerek saray sosyetesine katıldı. 1837’de, eşiyle bir gönül ilişkisi kurmaya çalışan George d’Athens ile yaptığı düelloda yaralandı ve iki gün sonra öldü.
Aristophanes (İ.Ö. 450 civarı-İ.Ö. 388 civarı): Yaşamı hakkında hemen hiç bir şey bilinmeyen, yazdığı kırk kadar oyundan günümüze ulaşan on bir tanesiyle kenti Atina’dan yola çıkarak, çağının tanıklığıyla komedya sanatının tüm inceliklerini buluşturabilmiş gerçek bir tiyatro atasıdır. Nitekim, elinizdeki ciltte biraraya getirilen Eşekarıları, Kuşlar ve “Barış Oyunları” olarak da adlandırılan Barış, Kömürcüler ve Kadınlar Savaşı da yazarın, kendinden sonraki tüm çağların seyirci ve oyun yazarlarını neden etkilemeyi sürdürdüğünün en iyi kanıtlarıdır.
Sabahattin Eyüboğlu (1909-1973): Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biridir. Tek başına ya da “imece” birlikteliğiyle yaptığı çeviriler, Hayyam’dan Montaigne’e, Platon’dan Shakespeare’e hep, dünya kültürünün doruk adlarındandı.
Azra Erhat (1915-1982): Tercüme Bürosu’nun en önemli çevirmenlerinden ve kültür hayatımızın Mavi Uygarlık hareketinin en etkin üyelerinden biridir. Ortaklaşa yaptığı Homeros ve Hesiodos çevirilerinin yanısıra, dilimize telif bir Mitoloji Sözlüğü kazandıran Erhat, ayrıca ustası saydığı Halikarnas Balıkçısı ve Sabahattin Eyüboğlu’nun kimi yapıtlarını da yayına hazırlamıştır.
İçindekiler
Eşekarıları
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu
Kuşlar
Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu – Azra Erhat
Kömürcüler
Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu – Azra Erhat
Barış
Çeviren: Azra Erhat
Kadınlar Savaşı
Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu – Azra Erhat
Eşekarıları
(Yargıçlar)
Eşekarıları ne zaman oynandı, bilmiyoruz, belki de İÖ 422 yılının Lenaia şenliklerinde.
Bu komedya, Atina’nın adalet mekanizmasıyla alay eder. Atina’da hak ve hukuk düzeni bizimkine hiç benzemezdi. Meslekten yargıç ve avukat yoktu…
Eski Sevgili Ciltli
Leylâ Erbil’in ilk novellası olan, Eski Sevgili’deki aynı adlı uzun metin 1973-76 tarihlidir. Novella biçimi, hayat kısıtlanır ve olasılıklar teker teker sönerken bile bu olasılıkların titreşiminin hissedilmesine fırsat verir.
(…)
[Bu ilk novelladaki] modern öznenin etkisiz ve yabancılaşmış zihinselliği, bu zihinsellikten geri çekilerek değil, tersine onu daha da ileriye götürerek eleştirilmekte ve “demonte” edilmektedir. Eleştiriyi yapan, tuzukuru bir tecrübe değil, kendi çelişki ve zaaflarının sürekli farkında olan o genişlemiş ama etkisiz içselliktir. Özne, kendininkiler de dahil, bütün ruhsal saiklerin farkındadır, hem de o yükü önemsemeyecek kadar “aşmıştır” ve şimdi de bu aşmanın nihai temelsizliğinin farkındadır. “Çilekeş” motifi de Cüce’den çok önce ilk kez burada devreye girer –demonte edilmek üzere. Dünyadan ve arzudan elini eteğini çekmiş çilekeş figürü, herhangi bir somut nesneyle yetinemeyecek kadar azgınlaşmış bir “metafizik arzu”nun (Renè Girard) öznesidir aslında.
Orhan Koçak
(Leylâ Erbil’de Etik ve Estetik,
Yay. Haz. Süha Oğuzertem, Kanat Yayınları, 2007)